Sevgilim,
Genişçe bir masanın üzerinde eğlencesine tarot bakmıyor muyduk seninle? Benzetmeme gülebilirsin ama benziyordu tarot kartlarına, arka arkaya sıraladığımız hayatımın o kareleri de.
Seçenekleri sen veriyordun ama aralarından ben seçmiyor muydum? Buna da ancak "doğru" diyebilirsin.
Sormuyor muydun en az üç kere, içlerinden acı olan birini her seçtiğimde: "Emin misin?", "Emin misin?" "Bak, emin misin?" diye?
Kömürden pırlanta olacağına dair okkalı bir iddiaya tutuşmuştuk seninle.
"Olacak" demiştim.
"Olmazsa da bırak, yanayım."
.
Sevgilim,
Beni bırak, ben daha ağlarım.
Yalnız geceler, cehennem azabı gibi ağrılarım, piçliğim, itilmişliğim ve meşhur yanlış anlaşılmalarım, yüzde doksan dokuz oranında içime patlayan zehir karası isyanlarım.
Donuk donuk bak gözlerime senden yardım dilenirken, sözümü tutabilmem için gösterdiğin şefkati de bir gün anlarım.
.
Aşkım,
Sana; yalnız sana kızmak, küsmek, sana darılmak, senin özleminden uykusuz kalmak;
Suretine yamamaya çalıştıkça iğne batıklarıyla doldu avuçlarım.
"Yapma!" dedin,
"Yapma!" dedin,
"Yapma!" dedin;
Bak, anladım.
.
Hani o karahindibalar,
Hani rüzgarda sallanan o hafif, tahta salıncak,
Hani beyaz elbisem,
Hani beş yaşım, çocuk gülümsemem,
Hani elin, elimde.
Diğeri de sol yanağımın üzerinde.
.
Seni istiyorum.
Hala seni istiyorum.
İnadım inat, hiç de bıkmadım.
Önüm, arkam, sağım, solum sen değil misin?
Aşk olsun, gözümün kalabileceği bir arka bile bırakmadın.