Ölümden korkarak yaşamanın ne olduğunu; yaşadığını sandığın hayatı uykuda geçirirken ve ta ki gerçekten gözlerini yumup hayata, olduğun rüyadan uyanınca anlayacak ve ölüm korkunun esiri olmanın halihazırda ölü olmaktan bir farkı olmadığını anlayacaksın. Anlayacaksın fakat anlamak ölü olduğun kabirden seni ayağa kaldırmayacak, ölümünden sonra tekrar yaşama arzusuyla hayata tutunmayı istemek ve bunun için çabalamak seni ayağa kaldıracak yalnızca.

Yaşama arzusu, peki ne için? Dünyevi zevkler için mi? Yoksa malını ve canını ortaya koyacak kadar büyük ve manevi amaçların mı var?


Aslında özünde aynı anlamı barındırıyor ölüm korkusu ve yaşama arzusu. Ölüm korkun yaşama arzunu, yaşama arzun da ölüm korkunu tetikliyor. Bu böyleyken ben yaşama arzusu ile doluyum derken aslında ölüm korkusuyla doluyum da diyorsun. Ölüm korkun dünya yaşamının aldatmacalarından kafanı kaldıramadığından ve yaşama olan arzun da aldatıcı metaya olan düşkünlüğünden olabilir mi? Yoksa yaşadığın dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunun ve gerçek olan yaşamın ölüm ile gelen uyanış hali olduğunun bilincinde olarak mı yaşama arzun?


Ölüm bizlerden bir nefes kadar uzakta...