Silgimi hınçla sürüyorum
ezberime aldıklarımı mıh gibi kazıdığım
yeni şeyleri ezberlemek için kelimeler döktüğüm kağıda.
İnsan
silgiyi hınçla sürdüğü zaman kağıda
yani bir sünger çektiğinde kendisinin ve geçmişinin üzerine temize çekmiş olur mu ölümünü?
Ölüm
bir kaçış, bir sığınak
belki de beyaz bayrağı sallamak kendi ellerinin üzerinde,
yenilgiyi kanıksamak.
Peşi sıra huzura erdiğim günlerim olmadı benim
silahımı korkusuzca
yanı başıma, çiçeklenmeye bıraktığım günlerde
gülerek yakalandım gece baskınlarına
gökle barışık yaşamayı ne zaman geçirdimse
içimden
mahkum oldum dokundukça dökülen alçıpan tavanlara.
Yaşam değildi hırpaladığım
telifi alınmamış, alınmaya cesaret edilememiş
varlığım hiç değildi
yeryüzünde kapladığım gölgenin her hareketinde
ölümü kirlettim.
Ölmeklerim birbirine bulaştı
üzerime çekilecek yatay tahtalar çürüdü
kefen sarardı kirden
toprak büyük bir öğürtü ile bir kenara
bir ağaç dibine püskürttü altmış kiloluk bedenimi
cenaze namazım kılınmadı
helallik veren olmayacak diye.
Ve sonra bildim
yaşamımdı ölümümü lanetleyen
yaşamamdı ölümümü kirleten
yağmurun yoldaşı olacakken
karanlık dehlizlerin tanığı olmayı
kendi ellerimle yarattım
kendim düşüp kendim ağladım
hınçla sürdüğüm silgiyi bırakıp
ipi hiç olmadığım kesinlikle geçiriyorum
kalemimin boynuna
damlayan mürekkebini kurşun yapıyorum sonra
çiçeklenmeye bıraktığım silahımı kendime doğrultmak için.