Küçük bir kız çocuğu iken uyku öncesi masallarıma sarılışımı hatırlıyorum rüyalarımda. Büyürken attığım her adımda kalbime yol gösteren bir pusula misali; yürüyeceğim yollar sanki asırlar öncesinden belirlenmiş, taşlar birer birer dizilmiş kaldırımlara ve sayfalar görmeleri istenileni görebilmelerini sağlamak adına hep okunmuş küçük çocuklara.

Her şeyin birbiri ardına yol aldığı sarsıcı bir düzenin parçası olabilmek, tüm detayları kafasının içerisinde evirip çeviren genç bir kadın kalbi için tercih edilecek yol değildi doğrusu. Keşke bir an’ın çemberinde; tüm hayallerimi, hayal kırıklıklarımı, ilk gözyaşımı, ilk sevinç çığlıklarımı, sigara içmeyi denediğimde boğazım oluşan acıyı ve "nasıl içiyorsunuz bunu, hayret!’’ diyerek burun kıvırışlarımı, ekşi sakızlarımı çiğnerken buruşan yüzümü, her bayram aynı şekerleri heyecanla beklerken kapısını çalmak için sabırsızlandığım alt komşumu, çocukluk oyunlarımı, şaşkınlıklarımı, korkularımı ama en çok da aştıklarımı toparlayabilsem diye düşünürüm. İnsan bazen kalır çünkü kendinde ve bazen her şeyden çok ister aşmayı, en çok da kendini. Kendi güvenli çemberi içerisinde dolanıp dururken…

Bazen yazmayı unuttum, bazen özür dilemeyi. Bazen sadece unutmuş gibi yaptım çünkü kolay değildi farkında olmak birtakım bocalamaların. Artık küçük bir kız çocuğu olmadığımı anladığımda, şiddetli bir depremde kız kardeşimin üzerine kapanmış "ikimiz de öleceğiz, en azından onun canı daha az yansın" demiştim, on dört yaşındaydım. Ve hala küçük bir kız çocuğu olduğumu fark ettiğimde saklambaç oynarken dizlerim yara olmuştu, yirmi ikimdeydim. Bir şeyler hissetmenin sonu yoktu. İlk kez bir yüze bakarken içimdeki küçük kızın, genç kadına sıkıca sarılışını hissettiğimdeyse, tam olarak şu andaydım, şu anda ve her yerde.

Yürüdüğüm tüm yollarda soru işaretleri taşırken omuzlarımda, bir yüze ilk kez kararlı bir şekilde baktığımda, o sendin. Bazen çok konuştuğumda ve bazense sadece susmak istediğimde, sorular sormadan birlikte yürüdüğüm, sendin. Konuşurken o kadar çok gülüyordum ki, dediklerimi anlamayan ve yine de benimle birlikte gülen, yine sendin. Karmakarışık olan ve aynı zamanda hayatımda karmakarışık olmayan tek şey, sendin. Çözerken kendimi bulduğum o bulmaca, sorusunu tam olarak okumama gerek kalmadan ‘’biliyorum’’ heyecanıyla verdiğim cevaplar, düşünmek için gözlerimi yumduğum anlar ve özlerken hafifleyen kalbim, sendin.

Sana bakınca ne görüyorum biliyor musun, çok güzel bir hayat.