Hicret


"I 

Damlara bakan penceresinden

Liman görünürdü

Ve kilise çanları

Durmadan çalardı, bütün gün.

Tren sesi duyulurdu, yatağından

Arada bir

Ve geceleri.

Bir de kız sevmeye başlamıştı

Karşı apartımanda.

Böyle olduğu halde

Bu şehri bırakıp

Başka şehre gitti."


Şiire öyle alelade bir bakışla bakarsak birinin evinin konumu, bulunduğu şehrin özellikleri ve anlatılan kişinin özel hayatı hakkında biraz bilgi edinebiliyoruz. Bunlar şiirde öylesine söylenmiş sözler mi yoksa şiirde söylenmesinde hepsinin bir yeri var mı, buna dikkat etmeliyiz. Şüphesiz Orhan Veli'nin şiirine baktığımızda her şeyin yerli yerine, tam konulduğunu belirtmemiz gerekecek. Söz gelimi bahis konusu kişinin evi damlara bakıyor. Yani evinin yüksekliğinin diğer evlerden daha yüksekte olduğunu anlıyoruz. Osmanlı'da toplumsal hayat düzenlenirken gayrimüslimler ve Müslümanlar arasındaki farkları meraklıları az buçuk bilir ki Müslüman'ların evlerinin gayrimüslimlerin evlerinden yükseklik olarak yukarıda olması kabul edilmiştir. (Diğer İslam devletlerindeki gibi.) Kişinin bulunduğu şehirde liman olduğu, durmadan kilise çanlarının çaldığı ve bir tren sesi duyulduğu şair tarafından belirtilmiş. Bütün bunları hesaba katınca şehrin Selanik şehri olduğunu kuvvetle muhtemel sayıyoruz. Şiirin kahramanı Selanik şehrinden başka bir şehre gidiyor.




"II

Şimdi kavak ağaçları görünüyor,

Penceresinden,

Kanal boyunca.

Gündüzleri yağmur yağıyor;

Ay doğuyor geceleri

Ve pazar kuruluyor, karşı meydanda.

Onunsa daima;

Yol mu, para mı, mektup mu;

Bir düşündüğü var."


Nazım Hikmet'in "Severmişim Meğer" şiirinden bir dizesi geliyor aklıma: "Kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi." Karakterimiz başka bir Türk iline geliyor Selanik'ten. Kanal boyunca olması ve karşı meydanda pazar yeri kurulması, oranın Haliç çevresinden bir yer olabileceğini muhtemel kılıyor. Şairin "boğaz" kelimesini kullanmaması Haliç çevresini belirtmek içindir sanıyorum. Çünkü "kanal" kelimesi yerine "boğaz" kelimesini kullanması, hem şiirin biçimsel yönünden hem anlamsal yönünden bir dezavantaj sağlamıyor. İstanbul'un iç denizi olan yere Haliç denmesinin sebebi var. İlk zamanlar oraya "Haliçi" denildiğini biliyoruz. Yani meyve-sebze halinin komisyoncular aracılığıyla satışının yapıldığı yer. "Onunsa daima; yol mu, para mı, mektup mu; bir düşündüğü var." Şair bunu bilemiyor. Sadece tahminleri var. "Yol mu" sorusu oranın yeniden dönme beklentisi, "para mı" sorusu şehri terk ederken orada bıraktığı varlıkları, "mektup mu" sorusu orada, karşı apartmanda sevdiği kızdan olması muhtemeldir. Öyle olması halinde kızın gayrimüslim olması sonucu çıkıyor.


İstiklal Harbi'nde yurtlarını terk edip direnişe katılanlara "muhacir", direnişe katılmak için gelen kişilere ev sahipliği yapanlara da "ensar" deniliyordu. Şiirimizin adının da "Hicret" olması buradandır. Orhan Veli'nin şiirlerinin İkinci Yeni şiir akımınının yolunu açmasının oldukça olağan olduğunu bu şiirden anlıyoruz. Turgut Uyar'ın "Geyikli Gece" şiirinin ilk iki dizesi olan "Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta, her şey naylondandı o kadar." dizelerinin anlam katmanı Orhan Veli'nin bu şiirine çok uzak değil. Nitekim şairin anlatmak istediği, köyden şehre göç eden köylüler ve bahis konusu olunan dizelerde anlatılan Batı medeniyetinin bütün yapıp ettikleri anlatılmıştır. Ne yazık ki Orhan Veli de aynı Turgut Uyar gibi, yaptıkları anlaşılmamış şairlerimizden. Bugün onları ve onlar gibi şairlerin yokluğunu daha iyi anlıyoruz.