sert esse bile rüzgar
kıpırdamadı ki hiç yaprak,
çok denedim ama
kendime kanıtlayarak yaşadım bu acıyı sonunda seni bulamayarak,
aradım, inan aradım
seni bilsen kimlere kimlere sorarak,
güven bırakmadın, hislerimi tutamadım
girmeseydi yatağına bir kişi,
bilemezdim o delik deşik duygu selini
kızmadım, darılmadım,
olması gereken şeyler yaşanacak işte
farkındayız.
gitmeseydin klasik vedalarla alay eder gibi
hiç unutamazdım adımı seslenişini,
kaybettiğim sevgimi, kırdığın kalbimi.
bir terapi biçimiydi sesinden çıkan sesim
biraz buruğum havalarında içim
ama dik başım yürürken kaldırımlarda
ne yapmış olabilirim ki sana
böyle mi sahiden bundan sonra?
bir ölçü birimi olmamalı olmayışın
aklıma gelişlerindeki o huzursuz hissi,
nasıl baş edebilirim adını her gördüğümde yüzümde oluşan hafif çirkin tebessümle
ne zaman görebilirim başkasıyla seni,
yıkılmam gereken konularda
yaşamam gerektiğine dair resmi ihtiyaçlarım ve gereksiz inançlarım var.
aylarca, yıllarca
seninle olmaması gerektiğini düşündüğüm
fırsatçı bir kişi için
ben sana acı biriktirdim, sayısı defalarca
kıymetsizmiş, biraz hissiz.
anlatamadım, sen de sormadın
kalmamalıydık böyle uzun süre sessiz
bu mu kendini savunma biçimin?
'sorsam da söylemezdin zaten özkan'
o gece evime döndüm.
şimdi yüzünde her tebessümün vardır illa muhtemel sebebi,
beni hırçın olmaya iten son şey
bu değildi sanki
inanmasam sonunda o soruya
o cevabı, o anda bulamasam
rüzgar değmese hiç parmaklarıma
kızmasa hiç annem tavrıma
tanrının da olmalı hâlâ inancı bana
bırak yansın.
izlemek sana daha çok yakışıyor.
kızıl kaplı göğüm, sözü geçmeyen
ve sana adadığım üç yüz üç günüm.
kim bilir kimlerle nerelerde
bırak,
hepsi yansın.
olur da özlersen
öyle kalsın.