Evvel zaman içinde uzak bir diyarda bir kız yaşarmış,

Kara gözleri, kara kaşları varmış…

Güldüğünde herkes güler, ağladığında tek ağlarmış…

Tek istediği bir oyun arkadaşıymış,

Onunla dağlara tırmanmak, seksek oynamak, kuleler yapmakmış arzusu,

Gel zaman git zaman kız öyle bir arkadaş bulamamış,

Karalar bağlamış evinde,penceren dışarıyı izliyormuş sadece…

Bir gün yine pencere kenarına kuş gibi tünemişken,

Ağaçların arasından bir kafa belirmiş,

Kız yerinden sıçramış,

Bütün evi mutluluğuyla dans ettirmiş,

Koşmuş çocuğun peşinden,

Koşmuş, daha çok koşmuş…

Nefes nefese kalmış ama az kalmış çocuğa,

“Sonunda geldin arkadaşım!” demiş hevesle,

Cevap veren olmamış, kız şaşırmış üzülmüş biraz da,

“Sana diyorum,hey! Cevap versene!”

Kız anlamış ki etrafta ne bir çocuk var ne de canlı herhangi bir şey…

Yıkılmış haliyle,

Oysa bir oyun arkadaşını her şeyden çok istemiş,




(Bazen bir şeyi çok isteriz, aklımız fikrimiz onda olur. Doğru şeyi istediğimizi sanırız. İsyan ederiz olmadığında. Oysa daha güzeli hep vardır,sadece sükutla beklemek gerekir. O her ne ise eninde sonunda gelir.)