Sahnede herkesin önündeyken bir anda beliren ve bana cehennemi yalatacağını düşündüğüm şeytan. Herkesin önünde küçük düşürmek için, kalbimi kırmak için, duygularımı yok etmek için savaştı. Birisinin benim için savaşması mutlu etti. Ne yazık ki bütün duygularımı sömürmedi geçmişim. Ama umursamazlık ve huzur duygulara ihtiyaç duymazlar. Huzurluydum ve huzurumun ona da bulaşmasını istedim. Tanrı tarafından kovulan şeytanın yeniden huzur bulup kendi olabileceği ve ona istediği şeyleri yapabileceği fakat hiç kimseye zarar veremeyeceği bir evren yaratmak istedim. Ben o gün ilk defa tanrı olmak, tanrı olmak ve ona huzuru bahşetmek istedim. Bütün hayata, araçlar ve amaçlar savaşına daha güzel dahil olacağı, daha çok batırabileceği batırsa bile boğamayıp boğulmayacağı bir evren.
Kaçmanın ve korkunun ona zarar veremeyeceği, onu uçurumun kenarına kendi vicdanına bırakamayacağı bir evren istedim. Bulamayacağımı bile bile onu aramak, tam buldum derken ayaklarına dolanan şeyin onu dibe çekmeyeceği evrende, kitap okurken kendini sıkışmış, parçalanmış geçmişine çok yakın ama ondan korkan bir çocukluğunun olmamasını istedim. Ona mutluluğu bir evren olarak göstermek istedim. Yaratıcılığımı zorlayıp onun gerçekten kendi olabileceğine inanmak istedim. Lakin unuttuğum tek şey gerçeklerin her şeyi mahvetmesiydi. Ben de hayal dünyasında yaşamayı zorunlu kıldım kendime. Hiçbir kısıtlamaya katlanamayan ruhumu sonsuzluğun sınırlarına hapsettim. O sonsuzlukta tek bir şey yoktu: yaratıcı. Çünkü sonsuzluk içinde de kapsar fakat tanrı o varsa gelmem diyerek mızıkçılık yapan bir çocuktan farksızdı. Çünkü asıl yaratılan yaratıcıdan üstündü ve bunu kabullenemeyecek kadar kibirli olan tanrı hepimizi kendisine tapmaya zorladı, kendisine muhtaç olmaya ikna etti. Çünkü biliyordu ki eğer üstünlüğümüzü fark edersek insanlığın aşkını kimse durduramazdı. Aşkı acımasızlığa olabilirdi, savaşa olabilirdi, kabullenememeye olabilirdi. Lakin bu aşk bunlardan bağımsız olarak gerçekten aşka, rahatlığa, mutluluğa da olabilirdi. Sonsuz dehşet ve sonsuz huzurun savaşını tabii ki de kötüler kazanacaktı. Gerçek hayattaydık ve sadece masallarda kazanan iyiler olurdu. Belki de kazananlar gerçekten iyilerdi. Belki de onlar kötülüğü sadece bir kelime olarak görecek kadar zekilerken iyiler anlayamayacak kadar aptallardı. Fakat göz ardı edilemeyecek bir gerçek daha vardı: Ölmeyen tek şey tanrıydı. Kazanan daima tanrıydı. Bilmediğimiz şeylerden bir tanesi de hangi tarafta olduğuydu. Belki de yoktu. Ve yok yine her şeyle eşleşti.