...oysa her şeyin mantıksal bir açıklaması vardı deterministik evrende. p ya sıfırdı ya bir, sıfır buçuk olamazdı. sebepler vardı toplulukları sürüler halinde ikna edecek, bahaneler vardı ceplerde yedeklenecek. belirsizliklere yer yoktu deterministik evrende, her koşul sınırlarıyla kesinleştirilmişti. bir ihtimal daha yoktu, olsa bile bilinemez, bilinse bile başkalarına bildirilemezdi.
peki kim, nasıl açıklayacaktı hiçbir şart ve koşul gözetmeyen sevgiyi ve sevmeyi? bir menfaat, bir paha ödemeden kalpte kök salmış asırlık çınarları? böyle olması istenmiş miydi yahut daha yüce bir makamdan emredilmiş miydi? işte etekleri tutuştu deterministik evrenin! olsa olsa bir romantiğin rüyasıdır, dedi ve kestirip attı yürekli çamurların betimlediklerini.
ah şu sanrılar sanrısı romantizm!
oysa papatyanın yaprakları kadar gerçek ve onu koparan falı kadar da sahteci, ama etten kemikten vücut bulacak kadar da sahici bir duyguydu sevmek. akıl almaz, yürek kaldırmaz ama hiçbir el de dokunamazdı. ondan söz etmek seni, beni ve hatta selvileri aşardı. işte insan bu yüzden göremediği, dokunamadığı ve yalnızca solunda biraz duyumsadığı hisleri sebeplere, sonuçlara bağladı. vicdanında tutuşan ateşi ise şiirlerle bastırdı.
https://music.youtube.com/watch?v=23ubxKmvDT8&si=-780tzrJM1e-dIZ2