çapalanıyor duygularımız bir topraktan,
henüz tüyü bitmemişken
ve bununla beraber döllenmekte kadim dünyadan bir iblis.
göğüs kafesimden sökerken yüreğimi yüzüne rast geliyorum bu iblisin.
ne menem, ne çirkin, ne hoyratlık?!
yüreğim kusuyor tüm kötülükleri,
kusacak.
burnumda tütmeye çekinen bir umut mevcut
bunun açığını elimdeki ile kapatmaya çalışıyorum ve düşünüyorum,
bu da öksürtüyor be!
ay’ın şavkı vurmaktaydı üstümüze,
ve biz mahcuptuk ona karşı.
zira onun tüm çabasıyla bizi aydınlatmasına içimizdeki karanlık ile karşılık veriyorduk, kara bir vicdan taşıyordu korselerimizden.
ve biz dönüyorduk şirret için gittiğimiz son seferimizden.
dönecektik. döndük
sinir, stres gözlerim seğirdi.
pazar kahvaltılarını sevmedim hiç,
hayatım en düzenli zamanlarında bile o kadar düzenli değildi
başımı ağrıtan rüzgarlara karşı yürürken,
sigaram gevezelik eder bana.
nereye varacağımı bilmem hiç, kayarken ayaklarımın altından yamalı asfaltlar
hiç bu kadar yavaşlamamıştı zaman.