Perişanlık faslıydı şimdi, insanın yalnızlık şarkısı. Nasıl başladıysa öyle tüketti kendini yaşama sevinci. Adam, neye elini uzatsa arkasında bıraktığı her şey kırgınlığa dönüşüyordu. Kadın, neyi avuçlamak istese dilinde kesikler açılıyordu. İçinde begonvil bulunan bir eve dönüşmekteyken hayalleri, ardı sıra bir güzellik arzuluyorken kalplerinde kurdukları yaşamak yuvası, bir karanlık fısıltıya dönüşüyordu bu kimsesizlik. Kan ter içinde bir yudum serinlik için koştuğun yerlerde aradığın kişinin olmaması hüznüdür içinde kaybolduğun uzaklık. Avucumuzda usul usul sıyrılan bir kalbi son defa sevmekten başka ne gelir elimizden. Koşarak uzaklaşmanın çağında, yakınlaşıp kalpleri çarpıştırmanın o güzel mevsimine inanıyordu adam. "Kendini yenen bir güzellikti sevmek. Sularını yıllarca içine akıtan bir mağaraydım. Hiçbir şeyi kurtaramadım, taştım." diye düşünmüştü. Çabanın yerine çaresizliğin oturduğu bir yer şimdi herkesin kalbi. Bir ağlamanın, bir baş eğişin, bir iç bulantının başladığı yere otağını kurmuştu umutsuzluk. Binler telaş içinde yaşamaya kıpırdayan bir gönüle yapılacak en büyük zülüm onu bağlamaktır; bir söze, bir adıma, bir bakışa, düştüğü yerden binlerce duyguyla tutunması bir dal kırığına. Gözlerin tüm çabası bir damıtımlık sevgi içindi. İnsanı yakın kılan biriciklik ancak bu olabilirdi. İçinden, kalbinin derisini soyan yıpranış, kendini bir acı çıplaklığa bırakıyordu. Dayanılır, sabredilir, umut edilir ancak artık elini çırpmaz ağaçlar, kuşlar güneşten önce doğmaz, geceler gün ortasında gelir, yalnızlık usul usul kalbe üfler.

Sonra bir gün hiçbir sözün kalbinizi karşılamadığını görürsünüz. Sizin hikâyeniz değildir harflerin çatısı altındaki o ayrılıklar. İçinde, yağmaya koşan binlerce bulutla, duaya dönüşen ellerini göğsüne bastıra bastıra kalbine içirdiğin bir avunuştan başka bir şey olmaz yalnız başına kalmışlıklar. Tüm bir insanlığın ağzında ayrılık salkımları, tüm ayrılıklardan sonra başlayan bir perişanlık faslı.