Seni sevmek için gidiyorum gece gündüz.
Sürgün edildiğim şehrine.
Dayanmaya en uzak olduğum,
Sevmediğin bir sokağındayım.
Sana bakan bir avlum var,
Balkonu olmayan.
Bir de ümidim var, her sabah temizlerken sokaklarını.
Seni her yazdığımda propaganda oluveriyor şiirlerim.
Sensizliği yaşıyorum seninle.
Misal, hor kullanılan bir kıyına gidiyorum,
Oturup karşıdaki kayalara bakıyorum.
Ne de güzel sevilmemiş yerlerin var,
Küçük bir çocuğun dolaştığı.
Ülkendeki bunca egemenliğe ve hürlüğe karşın,
Kendimi arıyorum saçlarının kıvrımlarında.
Anladığım kadarıyla kırılmışlığın var,
Lodosunda hıçkırık kokuları.
Ellerini tutmak yasadışıdır sevgilim,
Mapusumdaki parmaklık gözlerinin rengidir.
Medeniyet midir bu yaşadığım?
İçimdeki ölünü şiirlerimle yıkadığım bir hüzündür,
Skandaldır komünist olmayan ülkende sensizlik.
Yalnızlığınsa manifestosu.
Olur da özlem duyarsam toprağa,
Kimsesizliğine gömsünler bedenimi.
Halbuki suskun sokaklarındaki ideolojidir senin için çaldığım sessiz notalar,
Yüzüne gözüne bulaşan şiirlerdir defterlerimdeki kalem darbeleri.
Seni sevmek mutlu bitmeyen bir masaldır,
Sabah 9.30 vapurundaki çocuktur.