İslâm’dan önce Araplar çölde dolaşırken kaynağı belli olmayan bir ses işittiklerini söyler. Bu sesin sahibinin bir cinin, dostu olan bir kişiye görünüp ona gaipten haber verdiğini iddia eder, buna da reî (görünen, görüntü) adını verirlerdi."



Karardığında gecenin bir vakti odam

Sarardığında çölün ortasında rüyam

Anladım bir melhaleymiş yaşam

Nefes nefese kalmak, çatışmak, atılmak gerekirmiş.

Tırmandığım dağ aşırı rastladığım akabeleri oymam gerekirmiş

Hatifleri duymam, korkudan unuttuklarımı bir bir hatırlamam gerekirmiş

Yaşamı sıkıştırdığım sandıktan hınçla çıkardım

Silkeledim, çırptım, orasını burasını çekiştirerek üstüme takıştırdım

Kafaya meşin şapka, ayaklara gıcır bi’ kundura

Kavradım yaşamaktan öte yol yok bundan sonra

Görüş açıma ilişen hicabları tutuşladım işte orada

Baktım ki falakacı ayakucumda

Tahayyür ve kuşkuyla firara hazırlandım anında

Bundan sonra adımın başında “mücbir” bir sıfat yalnızca

“Nedir günahım, tek gayem yaşamaktı oysa?” diyerek çıktım kadının karşısına

“Haramzade, çabuk iade et kunduralarımı bana!” diye başladı ulumaya

“Sayın kadın(m), utanmaz mısın iftira atmaya,

Üstelik bilmez misin ‘Mülk yalnızca Allah’ındır’ yazmaz mı kutsal kitapta?”

Laf aramızda başladım yine sofistlik yapmaya

Kadın ikna oldu olmasına fakat kadı razı değildi olanlara

Anladım bunlar niyet etmiş beni mapusa tıkmaya.

Çifte ceza, hem yaşayacaksın hem de mapusta.

Bir mahkum, başka bir mahkumu nasıl yargılayabilirdi oysa

Âdem’le Havva’dan bu yana günahkâr doğmamış mıydık bu topraklarda

Düşündüklerimi dillendirmiş olmalıyım ki

Bir ses yükseldi tavanı gözükmeyen salonda

“Küffar! Seni Haçlı mı yolladı başımıza? Gir bakalım o hendek çukuruna.”

Vitrallerle süslenmiş koridorlarda umarsızca volta atmak da varmış yazgıda

İnat ettim fevt olmayacak benim romanımda

Başladım kendimce birtakım vefkler kazımaya

Kahramanlarımın hepsi namütehani yaşamalıdır kanımca

Yeri gelirse çalmalı ve çırpmalıdırlar

Ama sakın ola kıymamalılar canlarına

Yoksa ben kıyarım bir bir etlerini kusursuzca

İsyan yerine nisyan aşıladım onlara

Tam şu anda ücretsiz kullukla meşgul oluyorlar kalınca bir kitapta

Gizliden gizliye sakladım yazdıklarımı kiremit oyuğuna

Bilirim okusalar çıkarırlar adımı sihirbaza

"Kahramanlarım kurmaca değildir efendiler!" diye haykırdım zindan arkadaşlarıma

Islıklar, alkışlar, birbirine karışan bir takım kahırlar derken yığılıvermişim oraya

Kafamı kaldırdığımda gördüm ki gök çatı olmuş başıma

Hatta vızır vızır kesafet içinde bir böcek bile konmuş kulağımın arkasına

Lanet okuyarak doğrulacakken boylu boyunca

Bi’ hışırtı hissettim sağ yanımda

Buruşuk toz içinde bir kâğıt sıkıştırmışlar yamacıma

Açtım baktım ki meczubiyet raporu vermişler bana

“Vehim ve vesvese müptelası” yazmışlar hakkımda

Neymiş sanrıları hakikat sanıyor,

gayb ile mükâleme ediyor, vehimle mülakat ediyormuşum

Bak bak sen şu çok bilmiş mağrurlara

Yaşamak dahi suç olmuş artık burada

Hayal ve gerçeği ayıran neyse bu distopyada

Sanki durmuyor içi hava dolu bi’ küre boşlukta

Fevk olmayacak demiş bulundum ama

Havatır duymak uğruna gidip kendimi çöllere vursam iyi olacak galiba

Sayarken itirazlarımı bir bir boşluğa

Beliriverdi hurufinin teki yanı başımda

Bakmakta dik dik alnımın çatına

"Kimsin? Benden ne istersin?" diye çatsam da parmakları yüzük dolu zata

Bir cevabı dahi çok görmekte bana

Benim sorularım böyledir işte muhatabı bulunamaz kolayca

Yola koyuldum ben de az vakit bakıştıktan sonra

Arkamdan bakakaldı kaftan kılıklı beşer oracıkta

Sedd-i İskender’in az kalmış tarumar olmasına

Harut ve Marutlar geçmiş rahle başlarına

Have'b köpekleri durmadan sesleri kısılıncaya dek sarmakta

Benimse kulaklarım yavaş yavaş tıkanmakta

Yaşamaklığıma hicivler düzüyordum yol boyunca

Gide gide vardım hiçliğin ortasına

Raporumu yazanlar pek uğramaz herhalde buralara

Kafamdaki agalı doladım boynuma

Fakat bağlayacak ağaç yok ki burada

Çaresizce kalakaldım mevcudatın dışında

Uzansam elim değecek gibi afâka

Tutunacak derman mı kaldı taşıdığım surda

Neyse iyi oldu bir bakıma

Neticeten niyet etmiştik yaşamak denen oyuna teslim olmamaya

Kalmak ya da kalmamak işte bütün mesele bu mu yoksa

Bak işte varlığına yeminler ettiğin serap orada ışıldamakta

Tam elini daldıracakken kayboluvermişti sahrada

Şimdi uzaktan sesler çalınmaya başlar kulağına

“Ey Miryakef! Gerisin geri dönmelisin yoluna”

Diyerek yol göstermekteler sana

Bu gördüğüm bir çeşit rü’yez mi diye münakaşaya girişmişken bi’ başıma

Başladı vâd-i sır uğuldamaya

“Len teranî” kavledilmekte bana

Hem de gecenin bu yarısında

Anladım Tanrım, başladım ben haddimi aşmaya

Bilirsin, muhassar olmuştum bi’ aralar sana

Sakın ola, bırakma bir daha beni sensiz başıma

Sen, ben bir de mahluklarım yeter de artar bana

Sanırım hafiften uyuklama nakletmektesin bana

Olur Tanrım, senin yamacında uyumak en büyük hibedir bana

Bulur Tanrım, ruhum gizlesen de sokulacak delik bulur koynuna

Konuş Tanrım, uyku ve uyanıklık arasında, yaslarım başımı yine kapına

Benim Tanrım, ölümü saniyelerle kaçıran, kendi elleriyle mezarını kazan, cesedine sımsıkı sarılan

Benim Tanrım, yaşama delicesine sarılmış, kahkahasında boğulmuş, sarı bi’ yılan

Memnun oldum Tanrım, sensin beni yaratan

Görüyorum, sensin elime yapışan

Tutuyorum, bıkmadan usanmadan

Yapıştığın bu eli

Hem de hiç bırakmadan