SLOT Medya yapımı olan Renkli Veli belgeseli, her biri 15-20 dakika arasında 3 bölümden oluşmaktadır. Yönetmenliğini Ümit Oktay Aymelek, kurgusunu Murat Sercan Subaşı ve Ümit Oktay Aymelek’in birlikte yapmış olduğu ‘Renkli Veli’ olarak bilinen Veli Kılıçdoğan’ın hayatını anlatan belgesel, adı gibi oldukça renklidir. Belgesel, SLOT Medya Youtube kanalı ve BluTV’de gösterimdedir.


Bölüm I – Tuhaf Bir Seçenek


Bir sebepten ötürü cezaevine giren Veli ve Bebiş (eşi) 2020 yılında koronavirüs sebebi ile tahliye olmuştur. Ancak salgın sürecinin belirsizliği ve tekrar içeri kapatılma korkusu her ikisinin de temel problemi olarak üç bölüm boyunca hissedilmektedir. Renkli Veli virüs sebebi ile açık cezaevinde yatan mahkumların tahliye sürecini açıklamadan önce kendi cezaevi hikayesini şu sözcüklerle dile getirmektedir:


‘’2018 6 Şubat evlilik yıldönümümüz ağabey. Başımıza talihsiz bir olay geldi. Hata yaptım işte, bir hatanın üstüne bir daha da istemem yani. Gittik cezasını da yattık. İçeri girer girmez dedim ‘’hale bak’’. Ne güzel bir hayatım vardı. Hepsini geride bıraktım. Orada da yeni bir sayfa açtım kendime, içeri girdiğim zaman abi baktım herkes farklı bir dünyada. Ailesiyle tartışan olan var. Görüşüne gelmeyen olan var. Onların derdini dinledim. Zaten hepsi yıllara bağlanmış insanlar, çıktım dışarı gökyüzüne bakıyorum böyle gökyüzüne bakarken yani benim ne işim var burada dedim.’’


Anlaşıldığı üzere Veli kendisini mahkum profilinin ötesinde ‘güzel hayatı olan biri’ olarak konumlamaktadır. Kendi ifadesine göre, yaptığı hatanın karşılığını renkli hayatından koparılıp kapatılma olarak almıştır. Bu durum sosyal yaşamdan kopmasına ve sevdiği tüm şeylerden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Kader mahkumları ile geçirdiği yarenlik sürecinde pişmanlık duygusunu yaşamıştır. Aslında herkesin özgürlüğünü kısıtlayan pandemi koşulları, Veli ve diğer mahkumlar için özgürlüğe kavuşturan bir umudun habercisi olmuştur. 


Tahliye sonrası özlem duyduğu yaşamına geri dönmek isteyen Veli taksiye binerek umutlarına yol almaktadır. Taksici ve Veli arasında geçen sohbet, ilerleyen bölümlerde görülecek olan ‘suç ve dışlanma korkusunu’ yansıtmış ve Veli’nin içinde bulunduğu durumu anlaşılır kılmıştır. ‘’Memleket neresi?’’ ile başlayan ve cezaevinden çıkma meselesine giden sohbetin sonu taksicinin ‘vatana millete hayırlı bir evlat ol’ söylemi ile biterek Veli üzerinde gerginliğe sebep olmuştur. Cezaevinden çıkıp sosyal hayata karışmak isteyen bireylerin, ‘ötekileştirilmeden’ geri kazandırılabilmesi için diğerlerinin onayına ihtiyacı vardır. Ne yazık ki tarafsız gibi görünen her söylemin ardında yargılayıcı bir ‘ton’ ile karşılaşan bireyler için bu tip karşılaşmalar pek iyi niyetli hissedilmeyebilir. Diğerlerinin ‘örtük veya açık’ yargısı suça itilme ve suç korkusu yaşayan bireyler için bazen bir ‘umut’ bazen de bir ‘ceza’ olabilmektedir. Bu bakımdan taksicinin ‘vatan, millet ve hayırlı evlat’ vurgusunun örtük bir yargıyı barındırdığı söylenebilmektedir. Cezaevinden çıkmış olan Veli artık ‘mahkum’ değildir ancak taksicinin söylemi ‘mahkum Veli’ye’ seslenmektedir. Artık cezaevinden çıkmış birisi için en büyük istek, benliğini mahkum damgası olmadan sosyal yaşam içerisine entegre edebilmek ve uyum sağlayabilmektir.


Veli tüm bu sürecin ardından İstanbul’a geldiğinde geceyi geçirmek için bir otele yerleşmiştir. Pandemi sürecinin olumsuzluklarına değinerek ‘özgürlüğün’ ne kadar önemli olduğunu birkaç kez vurgulamıştır. Eşinin Bakırköy cezaevinde olmasından dolayı kendisi ile mektuplaşarak haberleştiklerini ve çok zor günler geçirdiklerini dile getiren Veli bir an önce hayatını düzene koymak istemektedir.


Veli ve Bebiş buluşup yaşadıkları mahalleye gittiklerinde komşuları tarafından oldukça sevecen bir şekilde karşılanmaktadır. Aslında bu durum ikilinin kendi yakın çevreleri tarafından hala aynı ‘Veli ve Bebiş’ olarak kabul gördüklerini ve yeniden hayata devam edebilmeleri için gereken motivasyonu bulabileceklerini göstermektedir.

Eve girdikleri zaman karşılaştıkları manzara, cezaevinden çıkmış olmanın sevincini bir anda üzüntüye dönüştürmüştür. Üzüntülerinin en büyük sebebi emek vererek sıfırdan yaptıkları evlerinin yani Veli’nin deyimiyle ‘sanat eserinin’ eski halinden eser kalmamasıdır. 


Bölüm II – Sabah Ola Hayrola

 

Bebiş Almanya’da doğmuş ve İstanbul’da büyümüştür. Veli ise Diyarbakır’dan İstanbul’a gelmiştir. Bebiş ve Veli kendilerini anlatırken ‘renkli olmayı’, ‘objeleri’ ve ‘renkleri’ sevdiklerini söylemektedir. Bebiş, Veli ile aralarındaki ilişkiyi kendisinin renkli olmayı çok sevmesinden ötürü renkli biri ile tanışmış olduğu düşüncesi üzerinden açıklamaktadır. Bebiş ikinci el satışı yaparak evi geçindirdiklerini ve beğendikleri bazı ürünleri ev için ayırıp evlerini dizayn ettiklerini anlatmaktadır. Veli hayatını anlatırken önceden kartonda yattığını ve çöpte bulduğu boya sayesinde evi güzelleştirdiği için isminin ‘Renkli Veli’ olduğunu söylemektedir. Ayrıca kağıt toplayanları bir sektör olarak ele alan Veli, kendisini diğer çöp toplayan bireylerden ‘benim bir tarzım var’ diyerek ayırmaktadır. Veli’nin ‘tarzım var’ söyleminden yansıyan ayrımda görüldüğü gibi paranın söz konusu olduğu tüm sektörlerde, çalışan bireyler kendilerini her daim statüko olarak konumlama istenci taşımaktadır. Esasında bu statüko ile ‘kapatılmaya’ maruz kalmanın racona aykırı oluşu vurgulanmakta ve içsel bir muhakeme yapılarak suçlu profilinin ‘renkliliğe’ yakışmadığı mesajı verilmektedir.

Bu vurgu, Veli’nin ‘görmemişler gibi çöpe saldırmadan’ Harbiye’deki yedi konteynır dışında çöp toplamadığı, sezgilerine göre rızkını çıkardığı ve rızkı ne kadarsa o kadarının kendisine yettiği anlatıları üzerinden de pekişmektedir. Veli komşuları ile oldukça paylaşımcı olduğunu sık sık dile getirirken bazı komşularının kendisini ‘renkli’ olması sebebiyle yargıladıklarını ifade etmiştir. Veli, evin dış görünüşünden dolayı insanların önünde resim çekilmesi sebebi ile kendisini polise şikayet etmiş olan bir komşusunu ‘hep sade yaşadığı için bilmiyor yani renkler nedir güzellik nedir…’’ifadesi üzerinden eleştirmektedir.


Tüm bu hikayenin ardından Bebiş, denetimli serbestlik bürosundan aranmış ve artık cezaevine geri dönmeyecek olduğunu öğrenmiştir. O gün Veli’nin ilçe kaymakamlığına gidip nakdi yardım aldığı kartını güncelleştirmesi gerekirken kaymakamlık maalesef açık değildir. Veli’nin işi halledememiş olması üzerine Bebiş ile arasında bir gerilim yaşanır. Baskı hissettiği olaylar karşısında suskunlaşan ve içine kapanan Veli kendini ifade etmekte zorlanmaktadır. Bunun en belirgin örneği Bebiş ile tartışmalarından sonra SYDV Beyoğlu Kaymakamlığını aradığı sahnede görülmektedir. Sanki Veli’de dışa dönmeye çalıştıkça ‘basit’ gibi görünen koşulların karşısında suçlanma korkusunun vermiş olduğu gerilim ile ne yapacağını bilemeyen bir hal var gibidir. Çünkü Veli, bu tip konuşmaların ardında ‘yargılanabileceği ve tekrar cezaevine dönebileceği’ kaygısını taşımaktadır. Bu sebeple, ‘otorite’ hissettiği tüm koşulların veya kişilerin karşısında suçluluk duymaktadır. En nihayetinde tüm çatışmalara rağmen anlaşılmak ve onaylanmak isteyen Veli’yi tüm bu anlam karmaşasının içerisinde anlayan tek kişi yine Bebiş olmaktadır. Bu sayede iki farklı dünyanın insanı gibi görünen ikiliyi buluşturan ortak noktanın ‘renkli olmak’ olduğu bir kere daha görülmektedir.



Suçlanma korkusu, mağduriyet ve tekrar suça itilme ihtimali Veli’yi gündelik yaşam içerisinde oldukça meşgul etmektedir. Kaymakamlık örneğinde görülen ifade güçlüğü ve hissedilen gerginlik bölüm sonunda kendisinin denetimli serbestlikten aranmamış olması ile tekrar canlanmaktadır. ‘‘Eşim aranıyor ben aranmıyorum.’’ söyleminde görüldüğü gibi aslında Veli’nin sorguladığı tek şey ‘neden ben?’ olmaktadır. ‘Dosyalar bir, kurumlar bir, sıkıntılar bir, ben yanlış mı yaptım acaba?’’, ‘’giriş çıkış bir, her şey bir onu arıyorlar da beni niye aramıyorlar?’ serzenişi tüm bu yaşananların sadece kendisinden kaynaklandığını düşündüğünü göstermektedir. Sürekli haksız duruma düşme konusunda travmatik bir yaşantısı olduğu için ‘Biri bana desin haklısın’ ve ‘haklılığımı yaşamak istiyorum ha’ söylemleri ile bu kaderi değiştirmek istemektedir. Velhasıl Veli bir birey olarak, sadece Veli olduğu için bir ses, bir söz ve bir görünürlük kazanma arzusu taşımaktadır. Buna ithafen, ‘’nedense haksız konumuna yine ben düştüm.’’ cümlesindeki ‘ben’ anlamının, Veli için yıllardır süregelen içsel bir çatışmayı ifade ettiği söylenebilmektedir.


Bölüm III – Kutsal Bir Oyuncak

 

Bebiş’in denetimli serbestlikten aranması ve bir daha Bakırköy’e dönmeyecek olmasının haberinin alınmasının ardından Veli’nin cezaevine geri çağrılıp çağrılmayacağına ilişkin bir belirsizlik ortaya çıkmıştır. Veli de Bebiş de bunun stresini ayrı ayrı yaşamaktadır. Bunun üzerine Bebiş’in dilek dilemek için kiliseye gittiğini ve Veli’nin de ona eşlik ettiği görülmektedir. Veli ailesini tanıtırken ‘’namazında niyazında dindar, o ailenin içinde bir tek ben çıkmışım’’ şeklinde bir cümle kurmuştur. Sonrasında kiliseye gitmesine yönelik ‘’anam duysaydı kızardı’’ ifadesi ile birey ve toplum arasındaki ayrışmayı ortaya koymuştur. Farklı sosyal yapılarda büyümüş olan Veli ve Bebiş’in ilişkisinde görüldüğü gibi etnik ve dini kimlik birlikteliğin önünde engel olacak yapılar değildir. Bu ilişkinin arkasında iki farklı etnik kimliğin ‘renkli olmak’ ortaklığında kesişmesi tüm olmazlara karşı ayrıca bir direnişin göstergesidir.

Veli denetim bürodan aransa da aranmasa da bir hayale sahiptir ve o hayal, çöp toplama işini yasal yoldan ticarete dökebilmek için bir dükkan açmaktır. Bu sektörün içerisinde olan bireylerin daha önce çok kere emeklerinin çalındığı veya karşılığını alamadıklarını düşündüğü için böyle bir girişimde bulunmak istemektedir. Bu girişimde görüldüğü gibi, Veli cezaevinden çıkıp tekrar suça karışması beklenen kronik suçlu profilinin aksine kendi hayatını inşa etmek ve yeniden yapılandırmak isteyen bir birey profili sunmaktadır. Kendisinin de kurulu bir düzeni hak edecek kadar ‘herkes’ gibi olduğunu şu cümleler ile ifade etmiştir:


Veli: ‘’Ben bir şeyleri başarmak istiyorum, önümdeki engelleri kaldırmak istiyorum.’’ ‘’ Niye başkalarının var da benim yok, niye onlar çalıştırıyor da eleman ben çalıştırmıyorum.’’


Belgesel boyunca dikkat çeken bir diğer nokta Veli için Bebiş’in, kendisini gözeten ve koruyan ‘anaç’ bir eş olmasıdır. Ayrıca kendine has tarzı ile sahip olduğu ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye bakımından Veli’nin sosyal çevresi için de saygı gören ve akıl danışılan bir profildir. Veli’nin hayat hikayesinin derinliklerine indiğimiz zaman ihtiyaç duyduğu yegane şeyin ‘bakım almak’ yani ‘anne’ olduğu, bir önceki bölümlerde görüldüğü gibi kaçtığı şeyin ise ‘otorite’ yani ‘baba’ olduğu şeklinde bir yorum yapılabilmektedir. Veli, Bebiş’in anaçlığı altında gözetilmek ve korunmaktan memnun iken, Bebiş de Veli’ye zarar gelmesi ihtimali karşısında duyduğu endişe ve kuşatıcı tutum ile onu kollamaktan memnundur. Bu durum iş için tutmaları gereken depo hakkında tartıştıkları sahnede oldukça belirgindir:


Bebiş: Mantıken bir işletmen varsa benim düşündüğüm, onda kar marjı deriz ya kar! Kar marjı… Onu koyacaksın ki birikimin olacak. Ama hep bu zamana kadar sustum.


Veli’nin İş Ortağı: Asıl sıkıntım nakliyeden çekiniyordum. Aynı fiyata denk geliyordu çünkü. Aldığım fiyatların birkaç tanesi hoşuma gitti de öbürleri hoşuma gitmedi. Adam dedi ki, demiri bir yüzden alıyorum dedi. Biz burayı da bire veriyorduk. Tamam. Demiri ona veririz. Nakliyeyi de kendi karşılar.


Veli: Burada bizim bir eksiğimiz varsa söyle. Bak burada bir eksik yapıyorsunuz…


Bebiş: Siz kendinize kurtarıcı aramayın. Bir işe giriyorsan her şeyini bilirsin. Alt yapısını yaparsın öyle girersin işe. Ha ola ki Allah korusun bir şey mir şey oldu. Sadece sen bana fikir danışırsın. O da naçizane, dükkan benim değil. Ben hurdacı değilim, kağıt da toplamıyorum, çöp de toplamıyorum. Dükkan depo istediniz alın size depo. Hiç bulunmayacak niyet ama sizin ticari mantığınız yok.

 

Veli: Ticarete şu an atıldığımız için işte, o ticareti öğrenmeye çalışıyoruz.


Sohbette de görüldüğü gibi Bebiş, kültürel sermayesinden Veli ve arkadaşlarına seslenmekte ve adımlarını sağlam yere atmalarını istemektedir. Bundan ötürü kendisine danışıldığında ise Veli’nin birinci bölümde söylediği gibi bu tip işlerin sezgilerle kavranamayacağı ve belirli bir bilgi birikimi gerektiğini anlatarak korumacı tavrını ortaya koymaktadır.


Veli’nin hikayesi, kendisinin 7-8 yaşlarında Diyarbakır’dan İstanbul’a 15-20 arkadaşı ile kaçtığı ve hep ailesinden uzak olduğunu anlattığı sahnede ‘suç’ meselesini anlamak açısından oldukça anlamlıdır. Veli İstanbul’a geldiğinden beri hep suçun içinde olduğunu ifade etmiş ve bu konuda (suç) kimsenin kimseyi kınamaması gerektiğini söylemiştir. Çocuk suçluluğu sosyal yaşam içerisinde kanayan bir yara olsa da hala önüne geçilebilmiş bir mesele değildir. Bir çocuğun en temel ihtiyacı değer, sevgi, şefkat, güven ve korunma hissettiği bir aile içinde yaşamaktır. Maalesef sokakta büyümek zorunda kalan çocuklar suça itilmekte ve tüm hayatları boyunca zincirleme suçun içerisinde olmaktadır. Bu döngüyü kırmak için tek ihtiyaç ‘sevgidir.’ Diğer iki bölümde de görüldüğü gibi yaşanan tüm gerilimleri görmezden gelerek varlığını koruyan ‘renkli’ bir aşk Veli’nin hayatındaki gidişatı değiştirmiştir. Veli, Bebiş’te bulduğu ‘sevgi, şefkat, güven ve korunma’ hissini tekrar suç mağduru olma noktasında yaşadığı kaybetme korkusunu şöyle ifade etmektedir:


‘’Ben sokak hayatını bir daha istemiyorum. Kendime bir yuva kurmuşum, hayatı yaşamak istiyorum ve eşimi yaşatmak istiyorum. Dönersem eğer, benim tüm hayalim, tüm umudum yıkılır. Korkuyorum abi. Onun tedirginliğini yaşıyorum. Rüyalarımda yaşıyorum. Adım atıyorsun, iki adımda aklına geliyor. Çöpü bile karıştırdığım zaman yine aklıma geliyor. Ruh halim çöktü yani, psikolojim gerçekten de bozuldu abi. Bekliyorum denetim şube beni aramalarını bekliyorum abi. Aradıkları dakika, imzaya tabi olduğum dakika bahçemi düzenleyeceğim. Eş, dost hepsini çağıracağım. Güzel bir parti… Çok güzel bir eğlence kuracağım onlara.’’


Sonrasında Veli ve arkadaşları artık iş için depoyu kiralamış ve Veli de denetimli serbestlik bürosu tarafından aranmıştır. Veli sözünü tutarak gencinden yaşlısına, siyahisinden Rus'una olmak üzere tüm mahalleliyi kapsayan oldukça ‘renkli’ bir parti vermiştir.