Vücudum ateşler içinde yanarken ve kemiklerimin her bir parçası beni yattığım yatağa çivilerken adeta kafamın içindeki sesleri susturmaya çalışıyordum bir yandan. Çok sinirlendim. Biri ötekine hayranlıktan parlayan yüzünü dönerek "Bak, ruhu nasıl da göğe yükseliyor!" dedi.
Yüzünü göremediğim ama aynı duygu boşluğunda boğulduğum ötekine minnettarım çünkü dediği şuydu: "Görmüyor musun köklerinden akan kanları? Göğe mi yükseliyor, çekiliyor mu yoksa? Peki ya toprağındaki sülükleri de mi görmüyorsun? Pekala."
Kocaman bir boşluğun içinde toprağımdaki sülüklerle kıvranıyorum Didem. Boşlukta boğulmayı sana ve diğerlerine nasıl tarif edebilirim bilmiyorum, artık sana da tarif edememenin acısını yaşıyorum öte yandan. Çünkü seni aştım ve Didem oldum. Tüm diğer boşlukta boğulanlar ve sülüklerle aynı toprakta soluklanmaya çalışanlar gibi...
Çok öfkeliyim ama sesimi de duyamazsın artık. İçimdeki irini günlük hayatın koşturmacası arasına sıkıştırmaya çalışırken toprağımdaki sülükler bana sanki aptalmışım gibi bakıp gülüyor. Sanki "istediğin kadar sakla, kokumuz yayılıyor her tarafa. Bizi gizleyemezsin." der gibi. İç organlarım teker teker söküldü yerinden, parmaklarıyla yoldular hayatımdan hoyratça geçen insanlar. Ardından o kocaman boşluk kan sızdırmaya ve hava almaya başlayınca çürümeyeyim diye içim betonla dolmaya başladı sanırım. Ama en ucuzundan ama en adisinden. Öyle ki bir deprem yaşansa en başta içimdeki kolonu olmayan evler altında ezilir kalan ne varsa.
Böyle betimliyorum ama hiç memnun değilim içimdeki bu beton yığınından, değil beton, heykel atölyesinin arkasına boşaltılan en kaliteli mermer olsa yine memnun olmayacağım. İç organlarımı istiyorum çünkü ben, en insani yanlarımı geri istiyorum. Sevgili Rosa'nın da bahsettiği gibi, "acılarımı" geri istiyorum.
Bir acıyı layıkı ile yaşamamak büyük haksızlık kanımca, bunu uzunca süredir yapıyorum. Başkalarının beni görmeyişinin, yok sayışının, ben çığlık çığlığa haykırırken hayatlarına devam edişinin acısını acılarımdan çıkarıyorum. Onlarla yeteri kadar ilgilenmiyorum, aynı insanlarla ve çiçeklerle kurduğum çekingen ilişki gibi ilişki kuruyorum acılarımla da. Çiçeği alıyorum ama sulamıyorum, masamın kenarında duruyor. Yanımda oturan insanın yüzünü izlemek isterken sabaha kadar, korkumdan yüzümü çevirme cesaretini bulamıyorum kendimde. Acılarıma da dönüp bakmamayı tercih ediyorum, o da zaten artık eskisi kadar uğramıyor. Geçenlerde bulaşık yıkarken geldi bir ara ama kapıdan içeri girmedi bile, ayaküstü uğramış, öyle söyledi.
En nihayetinde Didem, bu Didem vasat bir hale geldi sanki. Karşımda olsan inkar edeceğini ve her şeyin bir şekilde yoluna gireceğini söyleyeceğini biliyorum. Ama ben her şeyin yoluna girmesini değil, acılarımı geri istiyorum.