Ah Anna! Benim akla ziyan devrimlere hayatını vermiş sevgilim! Ah Anna! Benim zihnindeki güneşi batıdan doğurmuş sevgilim! Sen kıyametini koparırken, ben gözlerinin içindeydim. O kıyamette verdim ben canımı. Bir mezarım bile olmadı. Ölümüm, zihninin kıyametine denk geldiği için kimselerin beni gömmeye fırsatı olmadı. Ne acı! Bir mezarı en çok ben doldurabilirdim oysa. Bana alınma Anna! Ne kadar kırıldım bilemezsin kabirsizliğime. Ah Anna! Benim aidiyetten mahrum kalmış sevgilim. Seninle bir sahil kasabasında bulabilirdik mutluluğu. Yenidünya, beşbıyık dikebilirdik bahçemize. Lakin huzurlu olsaydık, devinimler ekmek su gibi bir ihtiyaç olmasaydı bizim için. Saklayabilseydik içimizdeki kaosu. Birbirimize baktığımızda görmeseydik huzuru kaçmış gözleri. Delirmiş bir atın gözlerini görmeseydik birbirimizin gözlerinde. Kana susamış insanın hırsı sarmamış olsaydı içimizi. En azından olduğu haliyle de sevebilseydik dünyayı. Biz paylaşmayı bilmiyorduk Anna! Alınma bana! Öyle işte, bal gibi biliyorsun sen de. Yuvalarını sırtlarında taşıyan kaplumbağalar gibiydik. İkimiz de ayrı bir ev, ayrı bir hikayeydik. Kimse halimizi hatırımızı sormadığı için acılarımız konusunda cimriydik. Sorunlarımız karşısında kısırdık. Biz bireydik Anna! Yalnızlar ordusuyduk. Kimsenin ailesi, kimsenin evi, kimsenin yurdu, kimsenin vazgeçemediği, kimsenin değer verdiği, kimsenin gerçekten dinlediği değildik. Hiçbir yere ait değildi yüreklerimiz. Gittiği şehirlerden hediyelik eşyalar biriktiren insanlar gibiydik. Her yerden, her insanın hayatından pikniğe gider gibi çekip gidebilirdik. Kimse bizi duymadığı için kendimizi dışarının seslerine sağır etmiştik. Ama Anna! Ben sana yüreğimin kulaklarını açtım. Salt öfkeydi duyduğum ses, uzun zamandır duyulmadığı için boğuklaşmış dolu dolu bir öfke beni sağır etti. Ah Anna! Seni dinlemek isterken seni öyle delik deşik ettim ki! Sen ise beni duymamak için o kadar direndin ki... İşte kıyamet böyle başladı. Senin güneşinin batıdan doğduğu gün böyle bir gündü. Gözlerinin ihtilaller için yalvardığı gün böyle bir gündü. Yalnız ölmemek için can havliyle sarıldın boynuma ve biz beraber boğulmaya başladık Anna. Neredeyse ölüyorduk hatırlasana! Gerçi nefes almak mıdır yaşamın bütün meselesi?Ah Anna’m!
Örtünü indir, seni görebiliyorum, seni nerede olursan ol hissedebiliyorum. Hissettiğin mevsimleri hissedebiliyorum. Aynı mevsimleri ben de yaşıyorum. Sana rehber değilim. Sana yol gösterici olarak yaratmadı Tanrı beni. Ah Anna! Mevsimlerini sevebilirim... sevebilirdim...