Yarım kalmış hikâyelerinizi unutun!

Pişmanlıklarınızı, yürürlükten çıkmış sevinçlerinizi,

Kendinizi kandırdığınız düşünceleri,

Sıcak tutan anıları,

Göğü boyama hevesiyle dolu düşlerinizi,

Serin yaz akşamlarını,

Güvendiğiniz bütün dalları, unutun.


Yanlış anlaşılmadan ibaret olan hayatlarınızı,

Hayal kırıklığıyla dolu aklınızdaki odaları,

Işığında uyuduğunuz son hayalinizi,

İçinizde gerçekleşen intihar olaylarını,

Sıfırın altında yaşama denemelerinizi,

Beklerken öğrendiğiniz otobüs saatlerini,

Yetişemediğiniz trenleri,

Geç kaldığınız bütün randevuları, unutun.



Bir yere ait hissedememe duygusunu, unutun.

Saklambaçlarda bulamadığınız arkadaşlarınızı da

Bulmacanın sekizinci harfini merak etmeyi de

Kalbinize bazı vakitler,

Bir kaldırım taşı gibi düşen ağırlıkları da

Rüzgâra kaptırdığınız paketinizdeki son sigarayı da

Sonsuz bir sonbaharda konaklanmışlığın kederini de

Filmin can alıcı sahnelerini de unutun!



Çikolata aldığınızbütün anılarınızı unutun!

“Caddelerde Rüzgâr” şarkısını,

Bağıra çağıra söylediğiniz zamanları,

Çıldırasıya koştuğunuz kır havalarını,

Yağmurda dansa duran çocuksu hallerinizi,

Yanaklarınızın ilk elma oluşunu da.



Unutun! hiçbir zaman Şehrazat’ın dizlerinde

Masal dinlemeyeceksiniz.

Bir Neşet Ertaş konserine de gidemeyecek

Ve Marilyn Monroe da size gülümsemeyecek.

Üzücü. Ama unutun.


Elleriniz hep dışarıda kaldı.

Soğuk ve sert rüzgarlı akşamlarda.

Ayı avuçlayıp ısıtmaya çalıştınız, olmadı.

Montunuzun cebine koyup

Şehrin ıssız kalabalığına karıştınız.

Bunu da unutun.


Seçim ve geçim dertlerini,

Bir tweete endeksli borsaları,

Ve Antik Çağʼdan beri yolda olan demokrasiyi de unutun.

Eve erken gelen babaların asık suratlarını da

Taksitli sancıları, kuponları, faturaları,

Köşeyi dönünce iyi bir sokağa çıkma planlarınızı da.



Biten maçlardan sonra yediğiniz golleri de unutun!

Ender gelişen Osasuna ataklarının

Her defasında autla sonuçlanmasını da.

Kadıköy’de kaçan galibiyetleri de

Haber bültenlerini sunan güzel spikerleri de

Erken final yapan favori dizilerinizi de.


Severken, beklerken, koşarken öğrendiğiniz,

Geceleyin gelip deli köşenizde oturan ne varsa,

Unutun!

Unutun! Yoksa sabahı göremeyeceğiz...