Saat sabahın dokuzu. Şehir, yorganının altında mışıl mışıl uyumakta.
Hani nerede umudu fısıldayan sabahçı kuşları?
Bana umudu fısıldayacaklarına söz vermişlerdi...
Umudumuz bitti mi?
Umudumuz yitti mi?
Durun, durun!
Bir ses duydum!
Ama umudun değil, arabanın korna sesi.
Küçük bir çocuk hevesiyle umudu arıyorum.
Ama bu devirde insan anca böyle araba sesleri, insan sesleri duyar.
Peki ya kendi sesimizi?
Umudumuzu kırk kilitli sandıklara koyduğumuz bir çağ bu çağ.
Umudumuz gönlümüzün tozlu odalarında gizli.
Ama biz korkağız.
Kendi gönlümüzün tozunda boğulmaktan korkuyoruz.