Pencere açık perdesiyle birlikte. İçeride yanan floresana gelecek hayvanatın uyumadan önce tüm uykumu kaçırtacak operasyonuna hazırım. Buna rağmen açık pencerem, ve perdelerim ardına kadar. Birde dışarıdaki karanlığın vermiş olduğu rahatlık var. Sahi ne oldu yan binada sabaha kadar konuşan komşulara, pencereden bakınca bu saatlerde yanan onlarca aydınlık oda ve balkonlara... Neden her yer karanlık bu gece penceremin dışarısında. Yağmurdan diyeceğim ama yağmur öncesi kararmıştı dünya odamdan dışarıya açılan 2 metrekare alandan bakıldığında. Bugünü dünden ayıran şey neydi, sadece dün değil geçtiğimiz birçok günden ayıran şey nedir...

Hani eski mahalle maçlarında takım fual yapınca barajın mesafesini adımlayan çocuğa söylenen söz vardı; "sen babandan dayak yemeğe böyle mi gidiyorsun?". O daralan adımlar açıklıyor belkide insanın hep çözmeye çalıştığı kendisini. Neden daraldığını sormak lazım belkide, yada daralmak değilde mesele neden değiştiğini. Mesela neden sevgilisini görmek için otogara gelen gencin hızlı adımlardan sonra sevgilisine götürecek otobüsün basamaklarına çifter çifter çıktığını. Neden dönüş yolculuğunda aynı basamakların yavaş yavaş ve ters şekilde adımlandığını...


Beklemek, belkide hayatımızda en çok yaptığımız faaliyet. Aslında birçoğumuzun hoşlanmadığı fiziki beklemenin yanında asıl olan; düşüncelerimizi beklemek, hayallerimizi beklemek, bir sonraki saniyede aklımıza gelen düşünceyi beklemek.. Belkide bazılarına göre dördüncü yada beşinci boyut olan başlı başına zaman kavramı sadece beklemekten ibarettir. Varlığını dahi bilmediğimiz bir sonraki dediğimiz şeyin (o "şey" her neyse) mevcut durumumuza gelmesini beklemek. O yüzden birçoğumuz nefret derecesinde rahatsız oluyordur belki fiziki olarak beklemekten. Bu bizim içimizde bulunan "ben", "ego", "ruh" yada "özümüz" dediğimiz şeye aykırı. Beklemek; bizi, aslında bizim dışımızdaki başka bir "şey"in bize diz çöktürmesi değilde başka nedir?


Yağmur damlalarının yapraklara vuruş sesi, gecenin sessizliğiyle birlikte misler gibi kokan toprak yağmur buluşması var pencerenin dışında. Karanlık görme duyusunu engellese de, beynimizin içindeki hayal gücü; karşıdaki yıkık virane evdeki farelerin ıslanmasından, ağaçların arasına saklanmış kuşların ürkek titreyişlerine, yağmurun her damlasında nükleer füze etkisi altında kalan o küçücük karıncanın yürüme çabasından, binaların gölgesinde kalarak güneş görmediği için sulanmayan ve bir türlü büyüyemeyen limon ağacının her bir zerresiyle şükredişine kadar duyuluyor dünya. Bu damlaların her birini bir melek indiriyor inanan insanlar için. Ve şimdi pencereden dışarı bakıp o her bir meleğin eline bir kandil olduğunu ve yandığını görmeli.. Gökyüzündeki bu şölen... (burada kelimeler tarifsiz kalıyor).


Yataklarının yanındaki sandalyeye asılmış yada salondaki koltuklara dizilmiş bayramlıkların hayaliyle uyuyor şuan birçok çocuk. Anne ve babalarında ise çocuklarının o tebessüm dolu bakışıyla gözlerini yummasının haklı gururu ve sevinci var. Bazıları ise bayramlıklar yerine biraz daha ekmek bulabilseydim düşüncesiyle, en sevdiği yemeği her gün yaptığı gibi yine rüyasında görme umuduyla yatıyor (Bu kısma çok fazla giremeyeceğim, meselenin ehemmiyeti ve uzunluğu hasebiyle).


Birçok ev bugün erken uyudu, geçtiğimiz birçok günü aksine yarın için bekledikleri özel düşüncelerine daha erken dalıp daha erken kavuşabilme adına. Bekledikleri şeyin onları daha mutlu edeceğini düşündükleri içindi büyük ihtimalle. Sonuç da Bayram bu, adı üstünde... Ya uyumayanlar, dün gece ile bugün arasındaki farkı diğerleri kadar büyük hissetmeyenler, bir kısım insanların çok kullandığı tabirle "bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime" diyenler. Onlar ne bekliyor yarından? Yada yarının dünden daha çok acı vereceğini düşünen insanlar neyi bekliyor?

Sahi biz neyi bekliyoruz? Bir sonraki an'nın bize sunacağı tabağı bilmeden biz neyin peşinden koşturma düşüncesi içindeyiz. Kendimize dönüp bakmak derken bile bunu aynadaki yüzünü incelemek gibi algılayan biz, ne zaman kendimize dönüp bakacağız. Burayı okuyuncaya kadar beklediğiniz sonuç kısmının size ne vermesini umut ediyorsunuz? Şu an'da sizin şimdiye kadar geçtiğiniz bir çok an kadar hızlı şekilde akıp geçti. Sahi biz neyi bekliyoruz...


30.08.2011 / (03:56)