Selam Jonathan

Göklere ve sana… Herkese iyi geceler, yalnızca sana... Seni ilk ve son kez gördüğüm güne sonra. Yaşadığımı hissetmişim o gün, kalp atışım farklılaşmış sanki. Yüzüme çarpan rüzgâr, midemdeki ağrı ne zaman uğrasalar bana seni hatırlarım. Seni ilk ve son kez gördüğüm günü. Aralığın dördü gibi soğuktur oysa. Belki de seni unutamadığımdan uğrar bu türlü haller bana. Hani özbeöz memleketimin sınırlarını aşıp memleketine misafir olmuştum. Bilemedim doğrusu buralı mısın değil misin. Ama bir görüşte tanıdım seni. Sen O’sun. Özgürlüğün ruhunu sardığı o minik martı. Jonathan. Seninle bir görümlüktü muhabbetim ama birçok şey öğrendim sanki senin hakkında. Yok, yok ezelden âşinaymışım sana. Bir meltem gibi esişin başımda, sesini duyurmak için bütün vapuru unutturacak çığlığını sonra. Yaşadığım onlarca şeyi yaşattı sanki bana. Biraz daha dönsen o vapurun güvertesinde unutabilirdim hangi şartlarda yol aldığımı. Rüzgârı delebilirdim seninle. Seninle tüm hava şartlarına kafa tutabilirdim sonra. Vapur evrenin bizden bağımsız bir parçası olabilirdi o an çığlıkların ulaşsa. Sonra belki birlikte sığınırdık bir limana. Özgür olmuş olurduk oysa kanatlarımızla rüzgârı delerek değil perdeleri delip göz göze gelince oysa. Çığlığına yetişemedim ya da sen özgürlük kadar benimle söyleşmek istemedin. Eğer ki kulaklarımda ise bütün vebal bilmiyorum kendimi nasıl affettirmeliyim ama yok aslında sen istemedinse benimle söyleşmek gün gelince seni anlayabilmeliyim. Jonathan şimdi bu sırrı ifşa etmek için bütün martılara seni soracağım. Sonra evreni gezen her rüzgârı bir vapurun burnunda selamlayacağım. Eğer sen gelmezsen bana rüzgârdan bir tüy tanesi ya da gözyaşını dileniyor olacağım.

Herkese iyi geceler Jonathan. Ama sana...