Kırk kere baktım sana.
Uçsuz bucaksız karanlığına Japon balıkları çizdim.
Kurağına sular icat ettim.
Ertesi günden bir gün sonraydı.
Çeyrek yaşındaydım ve seviyordum seni.
Seyrek aklım, dağınık kalbim.
Bir cüret, bir ileri üç geri.
Olduğun yerden birkaç adım ötede,
sayıyordum yerimde.
Belki bin kırk kez daha.
Kırk kere gördüm seni.
Saçtan tırnağa süzdüm içini.
Söküğünü gözlerimle diktim.
Betonlarına resimler çizdim.
Yeşil ve sarı.
Oradaydın,
Manzaran penceremdi.
Baktın, görmedin olanımı.
Sığmadım çerçevene, kırdım camı.
Eğreltilerin kesti ellerimi
Devlerim incindi.
Kırk kere sevdim seni.
İhtimal vermeden.
Eksilerek.
Yeniden ve tekrar.
Yorganın altına saklanan ağaçlarına,
Kızgın göğüne,
Peçeli gündüzüne,
Razı gelerek.
Hep sonuna baktım.
Seken bir taşın halesi gibi ardındaydım
Sana dair fakat olmadığın anları kucaklıyordum.
Adeta kesiyordum zamanı orta yerinden.
Kırk kere hatırladım seni.
Eğri bir gecenin koyunlarını sayarken.
Sağır bir duvara dil döküp,
Üflediğim mumlar ölmediğinde,
Yüz yıl koydular önüme.
Kaç kırk eder kim bilir.
Seni kırk kadar sevdiğim ilk ana,
Uzatıyorum beş parmağımı.
Gözlerim kapalı.
Sayıyorum, yeni bir kırk kadar.
Biliyorum, olduğun yeri.
Ebeleyemiyorum,
tekrar kırk kere seviyorum seni