estetik duygusuna olan ihtiyaç, insan var olduğundan beri olan bir şey. bu estetik duygusuna ulaşabilmek için farklı yollar geliştirildi. resim, müzik, dans, mimari ve daha niceleri... resimi oluşturan iki unsur var; suje ve obje. suje gelir, objeye bakar, objenin onun zihninde uyandırdığı düşünceleri, boyutları, görüntüleri bir kağıda aktarır. bu bazen hayatınızda gördüğünüz en değerli, en büyük şey olur. bazen bakıp dersiniz ki "bu ne yahu, kör gelse daha iyi yapar!" böyle demenizin sebebi estetik duygusunun evrensel değil, göreceli olmasıdır. aynı şey müzik için de geçerlidir. birisi gitarı aldığında o parmakları, dokunduğu her telden çıkarttığı ses sanki cennetten gelen bir ezgiymiş gibi gelir kulağımıza. bazılarının hoşuna gitmeyebilir bu ses. belki daha ağır parçalar seviyordur. bir parçanın insanın "kulağına iyi gelmesi" tamamıyla o insanın kişiliğine, karakterine, mizacına bağlıdır. klasik müzik seven biri rock müziği sevmeyebilir. "kulak tırmalayıcı" geliyordur belki ona. işte sanatı bu kadar değerli kılan şey budur. sürü şeklinde davranmamızdan kaynaklanan biri tarafından desteklenme ihtiyacıdır. bir parçayı dinlediğimizde, o parçayı yapan kişinin acısını, kaybını, üzüntüsünü birlikte yaşamaktır. bir çiftlik resmine baktığımızda; gözlerimizi kapatıp bir yanımızda inekleri, koyunları, atları, diğer yanımızda buğday ve pamuk tarlalarında çalışan işçileri görmektir. sanatı icra eden sanatçının, bütün her şeyini vermesidir sanatına. duygularını boşaltmasıdır, rahatlamasıdır. sanatı sanat yapan budur.
sanat, sanat içindir.
sanat, toplum içindir.
sanat, sanatçı içindir.
sanat, hayat içindir.