Arapça’da san‘ “yapmak, etmek”, sana‘ “işinde mahir olmak”, san‘at ise “yapılan iş, meslek” anlamına gelir. Biz de BuBi Sanat'ta yaptığımız işleri ve ürettiğimiz içerikleri kendimizce tanıtmaya, sanat kelimesine bir taraftan da olsa dokunmaya çabalayan insanlarız sadece.
Mimar Sinan'ın çıraklık, kalfalık ve ustalık mertebeleriyle sanki tasavvuftaki ilmelyakin, aynelyakin, hakkalyakin derecelerine öykünürcesine yaptığı işlerin hepsi birer sanattı. Burada size uygarlık ve mimarlık tarihi dersi vermeyeceğim, bunu siz kendiniz de internetteki ve sanat kitaplarındaki pek çok kaynaktan öğrenebilirsiniz. BuBi Sanat'tabulunmanızınamacı, sizin başka yerlerden öğrenemeyeceğiniz ve sanatın içinde bizzat bulunan bir sanatçının gözünden özgün bir içselleştirme okumak olmalıdır.
Aslında ilk dönem İslami esinlenmeler içeren sanat eserlerinde sürekli bir Müslümanlık vurgusu ve İslam'ın içerdiği amaçlar için düşünülmüş ürünler vardır. Sanat da aynı felsefe gibi kümülatif olarak ilerler. Uygarlık tarihinin karanlık noktalarında bir ilkel insanın kendi dininin Tanrısı için inşa ettiği bir eserin felsefesi, zamanla başka dinlerin Tanrılarına da sirayet ederek o mekanların sanatını tasarlar.
Bir gün Ankara'da bir rehberle birlikte yürüyorum, bir camiye giriyoruz ve dikkatsizce gezdikten sonra çıkıyoruz. Ee, bu neydi şimdi? diye soruyoruz hepimiz. Sonra o camiye tekrar giriyoruz ve mekanın içindeki oranlardan son cemaat yerinin orantılanmasına, malzemeler üzerindeki gül desenlerinin işçiliğinden mukarnaslara ve tek bakışta gözükmeyen detaylara kadar pek çok gizliliğin saklandığını görüyoruz. Sonra da rehber bize diyor ki: "Osmanlı sanatında hiçbir detay boşuna değildir çocuklar."
Sadece Osmanlı sanatında değil, sanatın herhangi bir alanındaki detayların hiçbiri boşuna değildir. Fakat bu yazımızın konusu Osmanlı mimarisi ve sanatı olduğu için size çok küçük bir örnek vereceğim, bu konuyu daha iyi anlayabilmeniz adına. Şimdi aklınızda üç şeyin canlanmasını istiyorum: hava, mimari eser ve yeryüzü. Tek gökyüzünden düşen yağmurun, mimari eser üzerindeki tek oluktan tek yeryüzüne düşmesi. İşte, Mimar Sinan'ın hayatı boyunca ulaşmaya çabaladığı tek kubbe felsefesini yani birliğe, ehadiyete ve Allah'a ulaşma istencini bu örnekte de görürüz.
İslam felsefesine göre gökyüzü ve yeryüzü Allah'a aittir. "O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı." denir Bakara Suresi'nin 22. ayetinde. Gökyüzünden gelen yağmurun, insanın yaptığı eserin de yardımıyla yolunu bulup yine yeryüzünden su döngüsüyle birlikte gökyüzüne ulaşması da buna benzer. Bir başlangıcı ve sonu yoktur, sanatın içinde bulunan Dionysoscu coşku gibi bu da İslam'ın Dionysosculuğudur.
İlginç bir konudan daha yaklaşalım. Mesela Marcel Proust'un 'Kayıp Zamanın İzinde' serisinde zamanın mekanlaşmasını ve kendi imparatorluğuna sahip olmasını görmüştüm. Hatta Didem Madak'ın kitaplarında da çocukluk anıları ev mekanıyla bağdaştığı ölçüde çocukluk anısı olabilirdi ya da Proust'un madleni bir Combray mekanıyla özdeşleştiği ölçüde madlenleşirdi. Böyle olunca İslam sanatında da Allah'ın birliğinin teolojik ve mimari ölçüde kanıtlamasını yapmaktan alıkoyan bir durum olmuyor malum. Belki de onun zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu vurgulamak için yapılan mukarnaslardanyankılanan o akustiğin bütün esere yayılması, tek sesten çıkan ilmi bir sesin bütün evreni kaplaması gibi düşünülebilir. Ses, zaman, mekan, cinsiyet ve bunun gibi özelliklerden münezzeh olanın sanatı, belki de sanatçının ilhamını getiren esas konu olabilir.
Saatlerce anlatmakla ve yazmakla bitmeyecek bir konu bu aslına bakarsanız. İster evrim teorisini kabul eden aşırı pozitif bir ateist olun, isterseniz de en sapkın ritüellerin yapıldığı bir grup içerisinde olun. Dinler, insanların sanatçılıklarını canlandırıp onlara sanatsal bir hegemonya katabildikçe dinleşiyorlar. İlk dönemlerinde dinler, kabile şeflerinin insanlardan vergi almasıyla dinleşmişlerdi. Vergilerini vermeyen insanlar cezalandırılırdı. Bunu aynı Hristiyanlıktaki Endüljans gibi düşünebilirsiniz. İktidarların sanatı da vergi toplamaktır misal...
Herkesin Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinin en yükseğine ulaşmaya çalıştığı bu hayatta belki de minarelerin de kendi Maslowları ve kendi Freud idleri vardır. Dionysos Tanrısına adanandithyrambos adlı etkinlikler de bir sanattı diyebiliriz aslıda. Zaten tragedya kelimesinin kökenindeki tragos+ oidiada keçi şenliği, keçi şarkıları demektir ve bu Tanrı için yapılan etkinliklerde keçi kıyafetleri giyen insanların icra ettiği sanat manasına gelir. Belki İslam'ın da kıyafetleri birlik, bütünlük, zaman ve mekandan münezzehlik, sanatçının sanatını bir sanatla göstermek ve coşkun bir aşktır.
YAZAR: Oğuz Aktürk
FOTOĞRAF: tr.wikipedia.org