Otobanda giderken arabanın içinde, kendimi hiç ön koltukta hayal etmemiştim. Hep arka koltukta, kulağımda annemin sürekli bozuyorsun diye söylene söylene aldığı kulaklığımla müzik dinlerken kitap okurdum. Bir gün ön koltukta oturacağım hiç aklıma gelmezdi. Nefret ederdim ön koltuktan. Rahatsız ve küçük, ayaklarımı uzatamam, eşyalarımı yayamam diye üstüne para verseler oturmam derdim içimden. Yol boyunca, denizi hayal ederdim. Deniz kenarında güneş üstümden ince ince akarken, annem arkamdan şapkan nerede diye bağırırken denize koşardım. Ne gereksiz şeydi şapka. Hiç sevmezdim. Bir türlü rahat edemezdim. Hep köşe bucak kaçtım şapkalardan. Ne zaman annemin şapkamı uzattığını görsem koşmaya başlardım. Sinir olurdum, her seferinde yakalayıp şapkayı kafama takardı, ben de her seferinde çıkarıp denize fırlatırdım.
Şimdi otoban sıcağında arabanın ön koltuğundayım. Rahat edemiyorum hala, elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyorum. Kitap da okuyamıyorum, kafamın içi curcuna gibi. Eskiden okuduğum o kitapları özledim. Ama onları okurken de bir basitlik hissi kaplıyor içimi artık. Çocuk filmi izler gibi hissediyorum. Arka koltuğa geçmek istiyorum bir yandan. Geçemiyorum. Arka koltuk artık çok uzak. Çocukken evde tek başıma kaldığımda korku dolu bir ürperti geçerdi içimden. Evin koridorlarına bakıp yalnız olduğumu fark edince korkuyla dolardı içim. Bugün ön koltuktan otobanın ucundan ufuk çizgisine, evin sararan duvarlarıyla bomboş koridorlarına bakar gibi, içimden yine o ürperti geçiyor. Çantama uzanıyorum, içine şapka koymuşum. Hala nefret ediyorum şapkalardan. Ama kaçmıyorum artık. Alıp kafama takıyorum. Küçükken hep büyümenin özgürlük olduğunu sanırdım. Çocukluk özgürlükmüş aslında. İnatla ayağımı yere vura vura istemiyorum demek, ya da annemin arkamdan düşeceksin diye koşmasıymış özgürlük. Annem hep tutsakmış aslında, büyüyen herkes gibi.