Küçüklükten hatırladığım ilk anım bir oturma odasının üçlü koltuğunda babamın kucağında otururken ona doğum gününü sorduğum zamandı. Bana, doğum gününü bilmediğini ama doğduğu gün kar yağdığını söylemişti. Her sene ilk kar yağdığı zaman benim doğum günümdür demişti. Çocuktum, inanmıştım; gerçi hâlâ inanıyorum ama...


Her sene ilk kar yağdığında bütün çocuklar kardan adam yapacaklarına sevinirken ben, babamın doğum günü için annemle pasta yapacağıma sevinirdim. Her sene aynı pastayı yapardık, sade kek yapar üzerine meyveleri dizerdik. Yaptığımız pasta basitti, pasta bile denmezdi, kekti. Çünkü babam da öyle bir adamdı; sade, sessiz. Krem şanti sevmezdi, çikolata sevmezdi, sadece o sarı renk olan keki severdi. Bense hiç sevmezdim ama çok sever gibi davranıp üst üste iki üç dilim yerdim, sonra gece karın ağrısından uyuyamaz sabaha kadar ağlardım. Ama babama onu ne kadar çok sevdiğimi kanıtlamanın bir yolu olarak görürdüm bunu; bak baba ben buradayım, bak damak zevklerimiz de aynı, bak seni en çok ben seviyorum. Çünkü babama hiçbir zaman doya doya sarılamaz, öpemezdim onu. Hep bir duvar vardı aramızda asla aşılamaz gibi görünen, daha ufacık çocuktum ama utanırdım işte.


Büyüdüm, kocaman bir kadın oldum. Bugün 21 Ocak ve dışarıda hafif hafif kar yağmaya başladı. Bence bugün babamın doğum günü. Ayaklarım beni mutfağa götürüyor, buzdolabını açıp yumurtaları ve sütü çıkarıyorum; o sarı kekten yapmam lazım. Bu sene ilk kez annemsiz yapıyorum ve babamsız yiyeceğim.


Şekerle yumurtayı çırparken her yere sıçratıyorum, küçükken bunu yaptığımda çok kızardı annem. Keşke şimdi de olsa da kızsa bana diye geçiriyorum içimden. Kıvamı olmuş mu diye bakmak için parmağımı daldırıyorum hamura, tadına bakıyorum sonra güzel olduğunu farkediyor ve gururlanıyorum çünkü lezzeti neredeyse anneminkini yakalamış. Kalıba döküp fırına koyuyorum sarı kekimi. Mutfaktaki sandalyeye çöküp kekin pişmesini beklerken camdan dışarıyı izliyorum, hızlı hızlı düşen kar tanelerine bakıyorum. Bundan 65 yıl önce babamın doğumuna vesile olan o tertemiz, bembeyaz kar taneleri bugün benim yarama tuz ve efkarıma ortak oluyorlar, ne garip.


Masanın üzerindeki meyvelerden birer tane alıp doğramaya başlıyorum. Bu sırada bir pişmanlık kaplıyor içimi, ben bu keki sevmiyorum ki. Neden çikolatalı yapmıyorum, benim derdim ne, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Fırından gelen ses kekimin hazır olduğunu söylüyor, keki çıkarıp soğuması için tezgahın üzerine bırakıyorum. Bu sefer ayaklarım beni odama götürüyor, dolabımı açıp bulduğum ilk kazağı ve kot pantolonu geçiriyorum üstüme. Sonra aceleyle mutfağa dönüp meyveleri soğuyan kekin üzerine diziyorum. Yaptığım pastayı kucağıma alıp çıkıyorum evden. Asansörde bir süre ne yapacağımı bilemiyorum, ışık sönüyor sonra -1'e basıp otoparka inmem gerektiği dank ediyor kafama. İniyorum ve arabaya atlayıp kekimi de yan koltuğa oturtuyorum.


Son hızla gidiyorum çünkü kar duracakmış gibi görünüyor ve bu durum beni babama mahcup hissettirecek biliyorum. Mezarlığın önüne geldiğimde buraya ne kadar kısa sürede vardığımı görüp şaşırıyorum. Kekimi koltuktan alıp koşar adım giriyorum mezarlığın içine. Üçüncü sağa dönüp ikinci sola girdiğimde hemen solumda kalacak, ezbere biliyorum babamın yattığı yeri. Etrafta kimse yok ve hava kararmak üzere ama bu durum beni zerre kadar ürkütmüyor çünkü bugün benim babamın doğum günü.


Mezarın başına geldiğimde elimde kekimle ne yapacağımı bilmeden dikiliyorum öylece, sonra bırakıyorum keki ıslak toprağın üzerine. "Babacım" diyorum. "Babacım beni duyuyorsun biliyorum." Hıçkırıklarım konuşmamı bölüyor ama kendimi toplamayı iyi biliyorum. "Doğum günün kutlu olsun, bu sene pastayı tek başıma yaptım. Umarım beğenirsin ve babacım sana bir şey itiraf etmek istiyorum ki ben bu pastayı hiç sevmiyorum ve yemek de istemiyorum. Benim sevdiğim sensin, ben seni seviyorum. Evet hiç söyleyemedim ama seni çok seviyorum babacım." Gözlerimden hızla akan yaşlarla birlikte kar da şiddetini artırıyor, eve dönmem gerekiyor biliyorum ama sanki babam da bana bir şey diyecekmiş gibi öylece dikilip bir cevap bekliyorum. Ama bir cevap gelmiyor o taraftan, yavaşça doğruluyorum oturduğum ıslak yerden ve yürümeye başlıyorum çıkışa doğru. Sonra arkamı dönüyorum son kez onu çok sevdiğimi söylemek için fakat bakıyorum ki kek, evet evet sarı kek, bıraktığım yerde değil. İşte o an içimdeki hüzün dağılıyor, yüzüme bir gülümseme yayılıyor.


"Biliyordum babacım." diyorum, "Biliyordum babacım sen de beni seviyorsun. Afiyet olsun."