Sekiz yaşında, okumanın ve toplamanın gururu omuzlarında.

Temmuz akşamı, yaz rüzgarı, saat on bire yaklaşmış, rastgele bir mahallenin sokağında öylesine bir ev. Sokak lambaları sarı, gökyüzü açık. Ay ve birkaç yıldız. Sabahtan yorgunluk var üzerinde, banyo yapalı birkaç saat olmuş ama sokaktaki oyunların izi ellerinde. Şimdi balkonda yanakları iyice kızarmış büyükler bir şey konuşurken olur olmaz atlıyor. Çaylar sürekli taze, cırcır böceklerinin sesi tüm şehirde. Kalbi dopdolu, duygularında eksik yok. Seviliyor ve seviyor, sekiz yaşında ve daha fazlasını aramıyor. Balkonda oyuncakları da var ayrıca, sokaktaki kahkahaları hâlâ yankılanıyor. Kitaplığında birkaç ince öykü ve aylara bölünmüş dersler. Kalemliğinde figürlü kalemler, silgileri rengarenk. Bazı akşamlar televizyonda resimler konuşuyor. Uzayın derinliklerinde dinozorlar dolaşıyor zihninde. Sekiz yaşında daha, bir de tüylü günlüğü var. 


Sekiz yaşında ve hayat sarı sokak lambası altında bir balkondaki temmuz gecesinden ibaret, hep öyle kalacak gibi benimsiyor ve sarılıyor hayatına.




Şimdiyse sarıldığı hayatın üzerinden birkaç yıl geçmiş. Öylesine bir sokak, öylesine bir ev. Sokak lambaları da beyaz artık, geceler gece hissettirmiyor. Geceleri balkona dönemiyor, rahatsız bir yatakta kendine nefretiyle uyuyor. Okumak ve toplamak omuzlarında yük artık, dinozorlar öleli de biraz oluyor. Birçok kişi etrafında, gün içinde davranıyor ve konuşuyor. Geceyse yatağında gün içindeki davranışlarını yargılıyor. Artık tamamlanmış hissedemiyor, eksik olan duyguları var. Kulaklığından hep müzik sızıyor, omuzları rastgele düşüyor, göz altları kararıyor, zihni durmadan düşünüyor. Belki zihni biraz dursa sokak lambaları tekrar sarı olur.