Bir dağ önünde soluklanmaya durmuştuk Aykız'la. Çoban vardı, uzaktan uzaktan keçilerine dalmış sigara içiyordu. Bir türkü söylüyordu ama seçememiştim. Galiba hayatımdaki bazı sesleri de burada oturduğum için duyamamıştım.


Mühim değildir Canan, boş ver o sesleri. Ya ömrüme yetecek kadar nefesleri yoktu ya da bağırmadılar yeterince; yoksa bak, bağırmasam da sen beni duyuyorsun. Bazı şeyler istemekle oluyor yani ne yapalım. Gelselerdi yanıma, "Ne yapıyorsun burada ey gafil, senin neyine bu yanmak!" deselerdi, onlara "Doğrusunuz dostlar da bu yangını ben çıkarmadım ki ben söndüreyim" derdim. Ben insanlarla konuşurdum aslında korkmasalardı benden. Doğru, dilimden ölüm gitmez ama gönlümde sevdiğimin sokağındaki çiçeğe yazdığım şiir durur. Öyle işte Canan, 'Mecnun, Leyla'nın sokağındaki köpeğin gözlerinden öper' sözünden düstur alıp çıktık dağa, ne yapalım. Hem beni sevmeyen bir gönle düşmüşüm, Arap ilinde çöl mü arayayım daha. Gel ben sana annemin sarı yazmasını anlatayım. Annemin sarı yazması, fi tarihinde çeyizine koyduğu sade süslemeli bir yazma işte. Evde iş yaparken takarım diye koymuş. Ama batıl bir inanç var biliyorsun, çocuklara altın falan takarlar sarılık olmasın diye. İşte annem beni o sarı yazmaya sarmış. Unutmam hala kokusunu ki halen daha yastığımın ucuna aldığım zamanlar vardır, aman ha annem duymasın.


Sarılık da karaciğer hastalığı bu arada, gülüp geçmek lazım bunlara.


İşte hayatımı da böyle tesadüflerle yaşamaya özen gösterdim. Biraz da bundan çok gülüyorum. Bazıları deli olduğum için olduğunu söylüyor ama Aykız ve ben onlara inanmıyoruz Canan. Bir şeye çok inanırsan gerçek olur diye bir dua öğrettiler bana ölümden döndüğümde. Benim de biraz Aristoteles okumuşluğum var. Yani çıkarım yapmak biraz benim de işim. Anla işte Canan, bir şeye çok inanmazsam gerçek olmazmış gibi geliyor. Aykız her şeye komik olduğu için güldüğümü, annemse hiçbir şey komik olmadığı için güldüğümü düşünüyor.


Biraz da Aykız'ın dudakları mezarıma gül olsun diye, aman Aykız duymasın ha.