Şarkıcı kaplan ağzını iyice açtı, kocaman aralık kapkara görünüyordu. Karşısındaki cemaat saygıdan mı korkudan mı bilinmez iki büklüm olmuş, çaresizce kıvranıyordu. Kaplan şarkısını söylemeye başladı, korkunç bir ses, her tizi ve her pesi ya donuk ya fazla çılgın, güneş batmak üzere, vadide soğuk bir rüzgar kol geziyor, kaplanın siyah şeritlerinin üstünde parlak bir sarı, güzelce taranmış. Cemaatse gölgede titriyor, üzerine alacakaranlık gibi çökmüş akşam güneşinin yokluğu ve rüzgar en küçük tüylerini bile diken gibi kaldırmış. Şarkı hiçbir duyguya hitap etmiyor, donuk ve çığırtkan, ama kaplan sözlerine başladığında bunu en yanık ve en berbat gecesinde yazdığını duyurmuştu. Kendi sözleriyle ‘İçime düşen dipsiz uçuruma giremeyeceğimi anladığım vakit bu sözleri yarattım’. Bir şair olduğunu söylüyordu ilgisiz ama duyarlı görünmeye hapsolmuş cemaatine. ‘Ben bir şairim ve yaratmak benim mecburiyetim.’ Şarkıcı kaplan şarkısını bitirdiği vakit kısa bir sessizlik oldu. Güneş batmıştı, kaplan eskisinden daha ürkünç görünüyordu. Kafasına nihayet dank eden biri, bir yılan, sürüne kıvrıla kaldırdı taştan bedenini ve tüm gücüyle tıslamaya, tebrik anonsları geçmeye başladı, derken cemaat uyandı, silkelendi, kimi toynaklarını vurdu yere pat pat, kimi öttü, kimi vakladı. Şarkıcı kaplan hiç beklenmeyen bir tepki verdi. Karanlıkta önce anlaşılamasa da, anladıkları vakit cemaat ne yapacağını asla bilemedi. Çünkü o dev, korku dolu rüyalarının sahibi yaratık, şarkıcı kaplan, ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Küçük bir çocuk gibi büzülmüş, kuyruğunu başına yakın yere konumlandırmıştı, tüm bedeni titriyor, dişlek ağzından hıçkırıklar dinmiyordu. Cemaat sonunda yapacağını yaptı, yavaş ve sessiz adımlarla geriye, sağa, sola çekildiler, karanlıkta gözden kaybolana değin ağır adımlar attılar ve sonra hızla, arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Şimdi şarkıcı kaplan yalnızdı. Gerçekten yalnız olduğunu anladığında ağlaması dindi. Etrafına bakındı, rüzgarı dinledi ve soğuğu hissetti. Ben bir şairim diye geveledi ağzında, ben bir hiçim, sözlerim duyulsun, sözlerimin bir önemi yok, sesim çınlasın, sesler kesilsin, ben bir şairim.. Kaplan da az sonra yürümeye başladı. Dört ayağı vardı, siyah şeritleri gür, bıyıkları uzun ve beyaz, dişleri keskin. Önce bir patisini attı öne sonra diğerini ve az sonra aklı karıştı, zihni bulandı. Yürümeyi unuttuğu yerde dönüp dolaştı ve ayakları dönüp dolaştı birbirine, olduğu yere çöktü. Ben bir şairim, diye geveledi. Şarkısına yeniden başladı.