Wes, geleli birkaç dakika olmasına rağmen sabırsızlıkla içeri çağırılmayı bekliyordu. Sanki çevredeki herkes onu izliyordu, herkesin bakışlarından bir anlam çıkarmaya hazırdı. Oldukça gergindi, her an biri ona seslenecekti sanki. Aylarını vermişti kitabını bitirmek için. Hem okuyor hem çalışıyor hem de kitap yazıyordu. Onun için çok zor bir şeydi tüm bunları aynı anda sürdürmek. Ancak bugün her şey müsaitti. Güne çok güzel başlamıştı, kahvaltısını oldukça iyi yapıp kahvesini içtikten sonra görüşmeye gelmek için evinden çıkmıştı. Gökyüzünde parlayan güneş, yazın habercisi gibiydi ancak sonbahar gelmişti. Dağların dorukları yavaş yavaş beyaza bürünmeye başlamış ve Pandora'da sergilenecek olan sonbahar oyunlarının afişleri kasabanın her yerine asılmıştı. İnsanların telaşını görmek mümkündü çünkü kış geldiğinde göl donuyor, ulaşım ve geriye kalan tüm yaşam Satürn'de çok zor bir hal alıyordu. Yalnız, dağların altında bulunan madenler her zaman çalışmaya devam ediyordu zira farklı bir şey olması beklenemezdi. Kasabanın ısınması ve kışı atlaması buna bağlıydı. Eski madenler kasabanın altını kaplamıştı ancak oradaki kaynaklar bittiği için dağların altına kadar uzanıyordu şimdi. Wes, beklerken madenleri düşünüyordu: Çok zor olmalı orada çalışmak! Yerin altı... Kim bilir neler vardır aşağıda! Hem soğuktur hem de pis. Amma da tehlikelidir! Her neyse... Gerçi gitmek lazım bir ara bizimkilerle havalar daha da soğumadan, aman ne yapacağız orada, hem tehlikelidir de, ne işim varsa sanki...
—Merhaba Wes. İçeri gelin lütfen. Birden irkildi ve ayağa kalktı. Öylesine heyecanlanmıştı ki eli ayağına dolaştı, bir an elindeki dosyayı yere düşürüyordu, üzerini şöyle bir düzeltti. Etrafına baktı ve içeriye girdi.
—Kitabınızı inceledik, konusu çok ilginç, ayrıca üslubunuz da oldukça iyi. Ne kadar sürdü yazım aşaması?
Wes heyecanla:
—Yani çok uzun denemez, 6 ay kadar. Oldukça çok çalıştım üzerinde, istediğim gibi oldu sonunda.
İçi öylesine bir heyecanla kaplamıştı ki sanki hayatında daha mutlu bir an olamazdı. Bu kısa sürede milyonlarca düşünce geçiyordu aklından Kabul edildi! Bu kez oldu! Başardım! Kadın da ne kadar çok bekletti!
—Evet, kısa zamanda yazıldığı belli. Öğrencisiniz sanırım. Hangi bölümde okuyorsunuz?
Wes, bir anda konunun değişmesine anlam vermemişti:
—Edebiyat bölümünde okuyorum. Bu yüzden yazarlığa çok ilgim var. Çok okurum ben; her gün, saatlerce... Bu arada kitabım ile ilgili bir karara varabildiniz mi? Biraz heyecanlıyım da...
—Edebiyata bu kadar ilginiz olması çok güzel. Gençler arasında çok az rastlanır okumayı sevenlere. Çok iyi bir şey bu sizin için. Yalnız mı yaşıyorsunuz?
Wes anlam vermiyordu. Herhalde kabul ettiler, beni tanımak istiyorlar, diye düşünüyordu.
—Evet, yalnız yaşıyorum. Pandora'nın karşısındaki sapaktan dönünce fenere gelmeden sağdaki konutlarda, 2. blokta.
Sekreter pek de umursamayarak:
—Evet, oranın manzarası çok güzel. Peki ya aileniz? Alo, evet buyurun...
Telefona cevap veriyordu sekreter kadın. Wes, iyiden iyiye gerilemeye başladı; soruları cevaplıyor ancak kitabı ile ilgili olan durumu merak ediyordu. Sonuçta burada olma nedeni buydu. Tüm Satürn'de tek yayınevi burasıydı 5.46 Yayınları... Kitabım yayımlanınca güzel bir kutlama yaparız Hito ile birlikte. Amma da sevinir. Sonuçta en yakın arkadaşım, az desteklemedi beni, diye düşünüyordu.
—Evet, aileniz demiştik.
Wes irkilerek:
—Şey... Heh, evet. Onlar farklı bir şehirde yaşıyorlar, ben okul için buraya geldim. Yalnız yaşıyorum. Ama burası çok güzel, gitmek de istemiyorum...
Sekreter oldukça umursamaz şekilde dinliyordu. Sanki zorla dinletiyorlardı karşısındaki genç adamı ona ve bundan derin bir acı duyuyordu. Bir anda:
—Kitabınız güzel ama revizyona ihtiyacı var. Herhangi bir tanınmışlığınız da yok. Başarılı bir öğrenci olmanız kitabınızı yayımlamamız için maalesef yeterli değil. Editörlerimize göre kitabınız üzerinde daha çok çalışmanız gerek. Gerçi bu kadar kısa zamanda yazılan bir şeye pek de kitap diyemediler ama... Evet, durum bu. İyi günler dileriz ve teşekkür ederiz. Alo, evet buyurun...
Wes, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Tüm emeği, tüm çalışması bir anda yok olmuştu sanki. Çok çalışmıştı. Gecelerce uyumamış, kitabındaki olayları nasıl daha iyi birbirine bağlayacağını düşünmüştü. Yazdıkça yazmış, oldukça da iyi bir şey çıkmıştı aslında ortaya. Hito bile çok beğenmişti. "Kesin kabul edecekler dostum, için rahat olsun!" diye cesaret vermişti Wes'e. Luna da onun hep destekçisi olmuştu. Herkes beğenirken neden editörler beğenmemişti peki? Kahretsin, ne olacak şimdi? Yağmur da yağıyor, diye düşündü.
Yayınevinden çıkmış, yüzüne vuran yağmur damlalarına aldırış etmeden kasaba meydanına doğru sinirle yürüyordu. Sol tarafında Satürn Gölü, uçsuz bucaksız uzanıyordu. Üşümeye başlamış, ıslak saçları yüzüne düşerken aklından sadece kitabı geçiyor ve büyük bir öfke ve üzüntü yaşıyordu: "Neden! Ne güzel kitap işte! Daha ne istiyorlar! Herkes beğendi, neden onlar beğenmediler sanki? Kahretsin! Hito okurken korkmuştu bile bu kadar gerçekçi olduğu için! Kahretsin! Ne kadar üşüdüm. Yağmur da tam yağacak zamanı buldu. Madencilerin servisleri de bu saatte gidiyor demek ki. Alışveriş yapmam gerek, evde bir şey de kalmadı. Kahretsin! Acaba katili yakaladıkları bölümü mü beğenmediler? Neresine revizyon yapacağım ki, onu bari söyleseydiler! Havalı pislikler! Kadın da sanki oranın sahibi gibi oturmuş duruyor. Yüzüme bile bakmadı doğru düzgün. Neyse, bakalım, en baştan kontrol edeyim de bakayım neresi olmamış!"
Sinirle markete kadar yürütmüştü ve iyiden iyiye sırılsıklam olmuştu. Satürn küçük bir kasabaydı ve hemen hemen herkes birbirini tanırdı. Herkesin birbiri hakkında mutlaka bir fikri vardı. İnsanlar yardımlaşmayı çok severdi. Çünkü oldukça sert geçen kış mevsimini başka türlü atlatamazlardı. Yaşlı bayan Minerva'nın kilerine kurtlar dadandığında Nigel, onları vurmazsa aç kalırdı örneğin. Kış, Satürn için çok büyük bir sorundu. Kış mevsimini herkes sever ancak büyük bir kaygı ile karşılarlardı. Kış hazırlığı, erzak depolamak, yakacak ihtiyacı ve madenlerin en az iki kat fazla çalışması anlamına gelirdi bu. Tepede yaşayan yaşlı Mike dışında herkes büyük bir aceleyle kışı karşıladı. Yalnız o "Her seneki saçmalık başladı! Sanki ne olmuş kış geldiyse? Yakacak ve yiyecek oldukça vız gelir." derdi. Çünkü Satürn'deki en zengin kişiydi kendisi. Pek insanlarla görüşmez, nadiren konuşurdu. Wes, yalnızca iki-üç kez sesini duymuştu onun. Kış hazırlıkları yüzünden marketler de mesaiye kalıyordu. Henüz kışa 2 aydan fazla zaman kalmasına rağmen herkes büyük bir telaş içindeydi. Şehre gidenler acele acele işlerini halledip dönüyorlardı. Aksi halde, Tanrı korusun, kışın dağ yolu nasıl geçilirdi?
Wes, birkaç kış geçirmişti Satürn'de. Ne yapacağını oldukça iyi biliyordu. Ancak o ilk kışı unutmak ne mümkündü! Satürn'e ilk geldiğinde yanında kıllık giyecek hiçbir şey almamıştı. "En fazla ne kadar soğuk olabilir!" diye düşünmüştü. Ancak kış geldiğinde evinden yiyecek almaya bile çıkamamış, üstüne üstlük hasta olup 3 gün hastanede yatmıştı. Öyle bir soğuktu ki yağan kar anında donuyor, buz kütlesi haline geliyordu. Bu yüzden kışın gündüzleri bile oldukça soğuk oluyordu. Geceleri ise dışarıda yalnızca kurtlar ve maden işçileri oluyordu. Maden çalışmak zorundaydı, aksi halde kasaba donardı.
Wes alışverişini yaptı, kahve ve atıştırmalık bir şeyler aldı. Dışarı çıktığında hava iyiden iyiye soğumuştu. Biraz bekleyip otobüse bindi. Camdan Satürn'e akıp giden hayatı, kasabanın küçük insanlarının büyük telaşını her zamanki gibi izlemeye daldı. Oldukça normal bir gündü aslında, hayat devam ediyordu. İnsanlar ona ne kadar uyum sağlanabilirse o kadar uyum sağlamışlardı ona. İnce ince yağan yağmurun altında oradan oraya koşuşturuyordu herkes. Süregelen telaş yerini yine kendinden başka bir şeye bırakmıyordu. "Daha iyisini yazmalıyım." diye düşünüyordu Wes. Yağmurun hüznü onu da etkisi altına almış, kederli bir halde ineceği durağa varmayı bekliyordu.
Yolda arka koltuktaki iki gencin konuşmasına kulak astı:
—Pandora'da neler olacak acaba! Of, çok heyecanlıyım! Keşke şu tarih bir an önce gelse.
—Her yıl ne oluyorsa o olacak! Ama eminim ağzımız bir karış açık kalacak! Bilirsin, bu gelenek babamın zamanından beridir varmış. Tabii ki yine çok güzel olacak. Geçen seneyi hatırlasana...
Pandora, şehrin sembolü olan tarihi tiyatronun adıydı. Her yıl kış mevsiminin başlangıcında yıl boyunca hazırlanın oyunlar başlardı. Öyle güzel olurdu ki evinde kimse kalmazdı. Herkes Pandora'ya akın ederdi. Wes bunu ilk gördüğünde buna çok şaşırmıştı ancak her yıl gözleri afişlerde oyunların zamanının gelmesini beklerdi. Öyle güzel oyunlar olurdu ki ağlayanlar, gülenler, korkanlar ne ararsalar her şey vardı! Hele Noel oyunları ve ziyafeti! O gece herkes Pandora'da kurulan büyük ziyafette tıka basa yer, içer ve eğlenirdi. Wes'in eski komşusu Bayan Kimmels ölüm döşeğinde bile bu ziyafete katılmıştı geçen yıl. Satürn'ün en önemli olayıydı bu ve çok az kalmıştı.
Wes, otobüsün durağa geldiğini son anda far ketti. Otobüsten indi, merdivenlerden çıkıp anahtarıyla kapıyı açtı. İçeri girdi ve evin sıcaklığını adeta içinde hissetti. Üzerini değiştirip kurulandı, bir fincan kahve aldı ve pencerenin kenarına oturup fenere vuran dalgaları seyretmeye başladı: "En iyi romanı mutlaka ben yazacağım."