kalkıp en savaşımsız yerimden başladım
konuşmaya
düşecek kadar ahdi bozmamıştı kollarım
kurumuş bir yaprak sıkışmış dedilerdi de
bir zaman
gölgesi düşmemiş
kahrı hiç sorulmamışken daha dünyanın
ben üzerinde geçitsiz yontular görüvermiştim
mağaralar ve bahar nasıl olsa solgundu
kara kıtalar hep biri için seçilmiş
birileri hep başkaları için yaratılmıştı
bense
buharlı dolapların arasından kendime
tozlu hükümdarlığım sığmaz diyordum
göğsümde sesim susuyordu
bir revolver ardında yalnızca
sesim ve ben
artık adli tıp kayıtlarındayız
yankılanmamış son
onu artık duyuyorum
abes bir kuruntu her zaman bizle olunca
ona gerçeklik yüzümüze vuruyor diyordum
saklamakla kırıntı arasındaki bağın
olmalarla bitmelerin durduğu yerde olduğunu
birileri hep söylüyordu
şu birileri her şeyi beceriyordu da
ben karakaranlıklar arasında
ortayollar arıyordum
katranlılardı otobanlar
yansımalarda boğulan anlamları
bir acele koşan geyikleri görüyordum
yüzlercesi asfalta ve şehre
caddelere ve bir zamanlar yitirdiğim kendime yöneliyorlardı
onlar orda hep kaldılar
ay boynuzlarını düşürünce
bir yolunu buldular eve dönmenin
ardısıra tonlarca gündüz sefası bıraktılar
ve biz ordan birkaç kişi
göğsümüzü deldiysek bunun bir anlamı olmalıydı dedik
toprak katısı döküktü ve kılcal bir hüzün dolanıyordu tepemizde
mushaflar ve kavalyeler bulmak,
inanmak ve inandırılmak istedik
vals için çok gecikmiştik
oysa kavalyeydik artık, ağırlığımız vardı
o gün buharlar şehri aşınca
neyi kaçırdığımızı
bitirilmiş sözlere
nasıl kolayca kandığımızı anladık
böylece birkaç yüz gece sonra
bir sefer dönüşü ben freud'u öldürmek için
yaşanmamış çizgileri araştırdım
oidipuslaşmamış ne varsa safıma kattım
hayata paslı tebessümler bırakmış dedilerdi
her şeyin anlaşılmamaya muhtaç olduğu
bir zaman gelseydin
haklı gerekçeler sunabilirdim
yitmiştim çünkü her şey apaçıkken
gördüm berrak bir yazın içine
baharın herkesten önce
nasıl uğradığını
birkaç yüz bin gece daha sonra
ilkyazda soğudu sesim
sonunda bilebildik bahar yalgandı
sesim
yanaklarımızın kırılmalarını geyiklerin tıkırtılarını üç el aynaya ateş edip namluyu görmeyişimi ele veriyordu
kafamız sonsuz kere döndü fırlamak için yerinden
delik deşik olmadan önce
vardığımız yeri
kazıdık yaramızla
sonuçta bu dağlı özlemler nelere mal oldu dedik
vardığımız yerde
bizden başka
ne ize rastladık
ne de bir aşka
çünkü eninde sonunda
kendimizi bulmak istedik
her bakışta
kan dolanıyor bak kahkahalarla
içimiz dışımız zamanlanmış
konuşunca ben çanlar çalıyor
mızraklar yaldızlı gecelerde
uyanıyor
yeminler bozulmuş çoktan
hesaplar alınmış
susan bir yanım var sanıyordun
bir zaman
oysa
sesim ve ben
artık savaştayız
kınından çıkarırken kılıcı artık yağız bir hayatı derliyorum kapanmış yaraların hizasına
gerçekliğin yüzünü bin parçaya
bölüşüm
fişek yüklü bileğimden akıtıyor
durmaksız yasımı
ben ne öyle tılsımla bakıyorum artık hayata
ne efsunlu yazları
ılık akşamüstleri ağulanıyorum
ay her yanıma değince
korkmuyorum
çünkü aydan başka kimse
gölgesini öyle
düşürmüyor yüreğime
ay
sesim
ve ben artık
çizilmemiş birer noktayız
Tablo: Shooting Stars (1912), Franz Von Stuck
Melis Yüksel
2022-07-12T22:53:43+03:00Ruhu vardı şiirin. Tablo ile de taçlanmış. Kalemine sağlık
Osman
2022-07-12T17:02:19+03:00Teşekkür ederim Meryem bayağıdır taslakta tuttuğum bitirmemi bekleyen bir şiirdi. 🌿
Osman
2022-07-12T17:01:31+03:00Poyraz çok teşekkür ederim. 🌿
Osman
2022-07-12T17:01:09+03:00Teşekkür ederim @gezgin tablo benim de çok hoşuma gitmişti. 🌿