Etrafımda oyuncaklar dağınıktı; bir zamanlar onlarla oynarken hayatın ne kadar basit olduğunu düşünürdüm. Şimdi ise ellerimle şekil verdiğim dünyada, içimde anlatamadığım bir boşluk vardı. Sıkıntı, her köşeye yerleşmişti ve ne yaparsam yapayım geçmek bilmiyordu. O an, bir şeylerin değişmesi gerektiğini hissettim. Fakat ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Odamın kapısını aralayıp, annemin yanına gitmek üzere doğruldum. Kapıyı hafifçe araladım, ama içerideki görüntü dikkatimi çekti. Annem, bilgisayarının başında bir ileri bir geri hareket ediyor, elinde kalemi sallayarak kendi içinde bir şeyler mırıldanıyordu. Onun bu hali, zaten alışık olduğum bir manzaraydı. Hiç aldırmadan içeri girdim ve odama dair her şeyi karıştırmaya başladım.
Bir çekmeceden iki küçük şeftali ve bir yığın kağıt buldum. Annem, çekmeceyi karıştırdığımı görünce birden durdu. Başımı yukarı kaldırıp bakarken, elimdeki şeftalilere ve kağıtlara gözleri ilişti. Bir an, eşyalarını karıştırdığım için bana kızacak sandım. Kendimi çekmeye çalışırken, annem bana yaklaşarak bağırmadan, yalnızca eğilip sarıldı.
O an, çocuk aklımla ne olup bittiğini çözmeye çalışıyordum. Ama annemin o içten sarılışı ve öpücükleriyle kafam daha da karıştı. Beni kucaklayıp, hızla bilgisayarın başına geçti. Parmakları klavyede yıldırım hızıyla dans etmeye başladı.
Yere oturup, elimdeki şeftalilere baktım. "Acaba annemin görebildiği şey nedir?" diye düşündüm. Ama cevabını bulamadım. Sonra, bu soruyu kafamda büyütmek yerine, şeftalileri yemeye devam ettim. O an, içimdeki boşluğu geçici de olsa doldurabileceğimi hissettim, ama ne kadar sürdüğünü kimse bilemezdi.