Şehrin karmaşası içerisinde hayatın gelip geçiciliğini fark ettiğimden beridir, pek çok şey eski öneminde değildi artık.

Sahte gülüşlerden, zavallı şişirilmiş egolardan, üstten bakışlardan ve her ne kadar gizlenmeye çalışsa da, kendi hep açık eden ikiyüzlülüklerden artık midem bulanıyor, dahası bunlar bana gülünç geliyordu.

Öğretilen ve dayatılan hayatın içinde sanki havada asılı, sanki boşluktaymışım gibi hissediyordum kendimi.

Sartre'nin de söylediği gibi: "Bir hiç için bir sürü gürültü."