Anlatıların tutarlı olması umulan ve fakat ulaşılamayan şeyler arasındadır. Çünkü yazar ile okur arasındaki mesafe kısalmadıkça yazar da okur da ipin uçlarından tutamaz. Romanlardaki olay örgüsünün, durumların birbiri ardına sıralanması gerçek hayat için söz konusu değildir. Gerçek hayat düzensizliğin, çelişkinin, çapraşıklığın birbiri içine geçmiş halidir.
Önceki yazılarımdan birinde okuyucu tarafından kabul edilen, okunabilir şeyler yazmaktan bahsetmiştim. "Yazıyorum ki sen okuyabil" gibi. Ancak bunun bazı riskleri bulunmaktadır. "Başkaları tarafından kabul edilmeye ihtiyaç duyarız ama bu kabul gelmediğinde veya beklenmedik şekillerde sunulduğunda, ortaya hayal kırıklığı ve kızgınlık çıkabilir."
İhtiyaçlarımız bizim beklentilerimiz tarafından çevrili bir bahçe gibidir. Baktığımızda, şansımız varsa gördüğümüzde -çünkü görmek bakılan şeyin aslını unutmaktır-, duyduğumuzda, okuduğumuzda ve buna benzer birçok eylediğimiz şeylerde beklediğimizi ararız. Peki ya sınırları kaldırmak asıl amacımız ise. Yani beklemiyorsak ve dahası beklenmiyorsak?
Yanlışlarda ısrar etmek doğruları bilmemekten değil yanlışların şu an burada daha uygun bir adaptasyon mekanizmasına dayanıyor olmasındandır. Okuyucu cümleler arasında bir bağlantı kuramıyor olabilir. Bu kendi bakışının ve yorumunun gücüne inanması ile beraber görüşlerinin onaylar nitelikte cümleler aramasından da kaynaklanabilir.
"Her şeye yetmeye çalışmak bazen yetersizlik ile yüzleşmemize sebeptir."