Elim kolum bağlı. Nereye gidiyor zihnim, fikirlerim bilmiyorum. Hayatımı artık ben kontrol etmiyorum.
Yavaş yavaş kaplıyor ruhumu, içimde büyüyen karanlık. Batıyorum, çırpındıkça. Kurtaranım yok, kimse bir halat uzatmıyor bana, kimse “dayan seni kurtarmaya geleceğiz” demiyor. Bırakılmışım, vazgeçilmişim.
Melodiler çınlıyor kulağımda, ipeksi sesler sarmalıyor bedenimi, yürüyen ben değilmişim gibi, her zaman bir yerlere yetişmeye çalışan hızlı ayaklarım, yerini bebek adımlarına bırakıyor, birbirinden fazla uzaklaşamayan güçlü iki mıknatıs gibi. Saçlarımı savuruyor rüzgâr. Hava sıcak, ben üşüyorum.
Rüyalar görüyorum, peş peşe, hepsi birbirinden karanlık, hepsi birbirinden çaresiz. Ölüyorum, trenlerin önüne atlıyorum, ilaçlar içiyorum, bileklerimi kesiyorum, kafama bir kurşun hediye ediyorum, hepsinin acısını hissediyorum, hepsinin mutluluğunu. Hepsinde ışığa yürüyorum, kurtulduğumu fark ediyorum.
Sonra uyanıyorum gecenin ortasında. Aydınlığım elimden alınmış, yine zifiri karanlığa bakıyorum kan çanağına dönmüş gözlerimle. Geceler aynı, uykusuz. Dişlerimi sızlatacak kadar soğuk sular içiyorum, içimdeki ateşi dindirmesi için. İşe yarıyor mu dersen, bilmiyorum. Bir an için rahatladığımı hissediyorum sonra her şey geri geliyor, dünyadaki tüm kötülükler. Ve her şey tekrarlıyor, hiçbir şey iyiye gitmiyor, gün yavaş yavaş batıyor ve ben çiçeklerin rengini artık görmüyorum.