Merhaba, yüzümün solgun yanı...
Sana yazmayalı, içimi deşmeyeli bir hayli zaman oldu. Nasılsın? gönlümün yüzsüz yarası.
Beni soracak olursan gündelik işlerin telaşında dolaşırken, denizlerin çığlığıyla besliyorum akşam üstü kanamalarını. Çığlığım duyulmasın diye de kentin dilsiz kepazeliğine gizledim kendimi.
Söylediklerin ve söyleyemdiklerin geliyor ara sıra aklıma. Güncelliyorum ardı sıra dizdiğin şekli bozuk telaşlarımı. Taze taze acılar ekliyorum yeni günlere. Yırtılan tül misali, eskiyerek bakıyorum yarınlara. Terzisi oluyorum yaman yalnızlığın.
Üzülme! derdin hep göz çukurlarıma yerleşen nehirler akarken. O iğne deliğinden geçirirken nehirin kıyılarını hep başka sularla seviştiğini gördüm ve yüreğimi dövdüm gece sevişmelerinin kirli çirkinliğinde.Dokunduğum ve sevdiğim her şey eskidi. Örttüm üstünü ölü sevmelerimin.Adın ölümün ertesi.
Provası benden habersiz yapılmış matem ekilmiş ömrümün topraklarına. Hissiz dallar uzanmış gövdemde , kalbim bedenimden ayrılmış, öz çiçeği olmuşum asası kırık mabedlerin.
Ne güzel de yakıştırmışsın yırtılan suskunluğu. Kadeh kıran gözlerini karşıma alıp yudum yudum içiyorum küflü duvarların nemini. Hiçbir zaman ilgilendirmedi beni sarhoşluk, sen benim içimi çözülmez sancılarla süslerken.
Ağırlaştı artık gözlerim. Kimbilir kaç zaman sonra uğrayacağım yine teninin tuzakalarına.
Şimdilik hoşça'kal solgun yanım.
Her zaman yaptığım gibi Rabbime emanet ediyorum seni.
Arada bir anıların ışığını yakmayı unutma..