Merhaba kari, içime ilmek ilmek işleyen ve taşma zamanımın geldiğini hissettiğim bir konuyla daha karşındayım. Bilirsin hayatımızı renklendiren ve anlam katan duygulardan biri de sevgidir. Ancak sevginin içinde zaman zaman yara izleri bırakan bir unsur vardır; ahhh ahhh hasretlik. Şimdi seninle bu konu üzerine bir sohbet, sevilen birine duyulan hasretin ve onunla kavuşmanın içsel yolculuğunu ele alarak, bu derin duyguyu anlamaya ve paylaşmaya, duygudaşlık yapmaya haddim olmayarak yelteneceğim. Hasretin acı dolu yolculuğu mesela. Sevdiğimiz birini özlemek, kalbimizin en derin yerlerinde bir yara açar, sonra sevgilinin yanında olma arzusunu ve onunla paylaşılan anıları özlemekten kaynaklanan bitmek tükenmek bilmeyen bir mariana çukuru yaratır içimizde. Hasılı derince bir yara. Bu yara, zamanla büyür ve içimizde acı tatlı duygular bırakır. Seven gönlün cilası olan hasretlik esasen sevilen kişinin fiziksel olarak yanımızda olmadığı zamanlarda, kalbimizin sesine tercüman olur. Her an, onunla birlikte olma hayalini kurar ve ruhumuzdaki sevgi ateşiyle yanar dururuz.
Zaten hasret, zamanı yavaşlatan ve günleri anlamsız kılan bir duygudur. Sevdiğimizin yanında olamadığımız her bir gün, içsel bir özlemle geçer. Zamanın hızla akmasına rağmen, özlemle dolu saatler birbirini takip eder. Gözlerimiz her an kalbimizin bekçisi haline gelir ve sevdiğimizin hayalini gözlerimizin önüne getiririz. Özlem, kalbimizde derin izler bırakırken, her an onunla birlikte paylaşmak istediğimiz duygularımızı besler. Özlemle geçen bu zamanında artık bir vuslata gebe olduğu bizi katmerler ya zaten. Dostlarım hasılı hasretlik, sevilen kişiye duyulan derin bir özlem ve yaradır. Ancak bu acı dolu yolculuğun sonunda, kavuşma ile birlikte yara iyileşir ve sevginin gücüyle içsel bir dönüşüm yaşanır. Hasret ve kavuşma, sevginin karmaşık ve derin duygularını içinde barındırır ve bu deneyimler bizi daha da insan yapar. Bu zamanda insan kalabilmek ümidiyle hoş kalasın okurum. hoş kalasın kari...