Belki de ambulans sirenleri ölmek üzere olan biri için verilen son müzik ziyafetidir. Bakış açınız, bakmakta olduğunuz yerden çok, duymakta ve görmekte olduğunuz durumların sizde bıraktığı etkinin hissettirdiği şeylere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin sevmek eylemi hakkındaki fikirlerimiz, bizi yaşamın geriye kalan kısmında dolaylı yoldan yönlendiren etkenlerden biridir.
Sevmek günümüzde bir hap niteliği taşır. Nasıl kullanacağına doktorun değil, sevdiğin kişi karar verir. Ne kadar az sevilirseniz sevdiğiniz insan tarafından o kadar aç karnına, o kadar fazla öğün yutarsınız. Sevmenin iyileştirici bir yanı vardır. İyi hissettiren, dünyaya ve canlılara karşı daha pozitif yaklaşmanızı sağlayan bir yanının olduğunu kimse yadsıyamaz. Sevgiyi, sevgi duyduğumuz kişiden, canlıdan, nesneden ayrı düşünmek pek zor. Varsayalım ki ayrı tutabiliyoruz. İnsan yalnızca sevmek belasına düştüğü andan itibaren hapı yutmuştur. İyileştiren haplar ve olmayandan daha olur haller yaratan haplar bir süre sonra bağımlılık yaptığı gibi bununla da kalmayıp eksikliğinde cansız bırakan davranışlara ve fikirlere ev sahipliği etmemize sebebiyet verir. Bu yüzden sevmek mi? Sevmek, eski adam alışkanlığı.
Şimdi başka haplar türedi: tüketmek, yiyip bitirmek... Her eczanede... Ayrıca kırmızı reçete de şart değil. Aldatmak, her bakkalda para üstü niyetine... Sevgisizlik, kola kapaklarında sürpriz hediye. Boş yok!
Veresiye defterlerini tarihe gömen bu çağ, eski defterleri de o güzelim türküleri de unutturdu bize. komşunun halısını yıkayan komşudan, komşusunun halini hatırını sormaya utanan bir çağa konduk kaldık. bazılarımız bu duruma donup kalırken bazılarımız zaten buna alıştık.
sevginin yerini alan o kadar çok hap türedi ki piyasada. eczanelerin en çok nöbetçi olanları anlar bunu. çünkü gece olunca gün yüzüne çıkar insan denen pisliğin açlığı. gece, dünya yalnızlık elçisidir. dünyanın her yerinde herkes aynı anda geceyi yaşamaz mı zannediyorsun, yaşarlar. çünkü gece karanlıktan ibaret olan ve akşam ezanından sonra gün yüzüne çıkan bir doğa olayından ibaret değildir. üç tip gece vardır. birincisi, bu çağda bile sevgi haplarını karaborsadan bulup, alışkanlık edinip müptelası olanların gecesidir. ikincisi, sevgi haplarına inancı olmayan ve yalnızlık haplarını daha maliyetli fiyatlarla alanların gecesidir. bedavaya yalnızlık da yok artık. yalnız kalabilmek için de belli bir zahmet çekiyorsun, kolay olmuyor o da. üçüncüsü de eczacı gecesidir. bu en uzun gecedir. zannedersin ki aralık yirmi bir. şair gecesidir. uzundur, hasretlidir. sevgi satacaksın ya, sevgi anlatacaksın ya. izah edeceksin ya. bu sevgi haplarının en müptezelleri eczacılardır. satışı ve tedariği yasak olan bu hapların müptelası olan bu insanlar arkada -depoda- kendi laboratuvarlarını kurup sevgi üretmeye kalkışır. siz de o kağıttan, o kelimeden ibaret hapları alır okur, ihtiyacınızı gidermeye çalışırsınız. en nihayetinde yine tüketmiş olursunuz. tükenmekte olan, tükenecek olan her şey insanı yavaş yavaş öldürür.
tükettiğimiz kadar yaşatsak yetecek bize. ama nerede! vermekten çok almaya programlanmış yirmi birinci yüzyıl yaratıklarının bunlarla ne işi olur. bu bir soru değildi. belki bu çağın tek sorunu budur. sevgi haplarını bir şekilde tedarik edebilirsiniz, bu çağda da olsa. fakat tükenmeyecek olan, sonsuza dek yaşamaya devam edecek olan kalp taslarınızı susuz bırakmayın. nihayetinde susuz içilen hap boğazınızda duracaktır. henüz kuraklık tüm dünyayı esir almamışken, sevmeden önce suyunuzu tedarik edin derim. hangi hapa muhtaç olursanız olun, onsuz hiçbir işe yaramayacaktır.
su: yitirilmesi halinde kazanılması en zor olan.
-saygı-
başkasına da değil, kendinize. kendi kalp tasınıza.
bütün hapı yutmuşlara, bütün hapları boğazında durmuşlara son siren çalmadan önce, ilk çağrı.