Kitaplarınızı şu anda çoğu zaman sıfır kilometre alıyorsunuz değil mi? Sadece fabrika robotlarının ve çalışanların dokunduğu o sıfır kilometre kitaplar, 2020 model olanlar. Uzun zamandır yeni model kitaplarla haşır neşir olmaktan bir detayın farkına varamamışım ben. Şöyle ki, geçen günlerde kitaplığımı temizlerken elime eski basım bir kitap geçti. Eski basım dediysem, öyle çok geçmişten bir baskı zannetmeyin. 2014 yılında basılmış bir kitaptı.


Kitabı elime almamla ilk merak ettiğim şey sayfa sayısı oldu çünkü etiket fiyatında beş Türk lirası yazıyordu ama kitap beş lira olmak için biraz kalındı. Ben de son sayfayı açıp sayfa numarasına baktım, bir de ne göreyim? Kitap meğer sadece yüz yetmiş sayfaymış! Yeni aldığım kitaplarla karşılaştırdım, şu an iki yüz elli sayfa olan kitaplardan bile daha kalın, o zamanın yüz yetmiş sayfası.


Böylece düşünmeye başladım. Sürekli yeni kitaplar alıp eski basımları hayatımızdan gitgide uzaklaştırdığımız sırada sayfalar ne kadar da incelmiş meğer. Bu birkaç yayınevi ile sınırlı değil. Neredeyse tüm yayınevleri için aynı şeyi söyleyebilirim. Şu an bana normal gelen, hatta kalın bile olduğunu düşündüğüm o kitap sayfaları da meğer ne inceymiş, karşılaştıracak bir örnek olmadığı için öyle düşünmeye devam etmişim.


Maliyet arttığı için inceliyor bu sayfalar, anlayabiliyorum. Benim merak ettiğim, hangi noktaya kadar bu devam edebilir? Tamam, kitap başı maliyet daha az olsun, dolayısıyla biz daha uygun fiyata okuyalım (ya da yayınevi daha çok kâr etsin) diye sayfaların ölçüsü inceliyor ve kalitesi düşürülüyor ama bu daha ne kadar gidecek ki? Bir sayfayı yeteri kadar inceltirsen yok edersin. En sonunda sayfalar o kadar incelmiş olacak ki ben sayfaya gözümü dayadığım vakit sayfanın arkasını bulanık da olsa bir şekilde göreceğim ya da devlet hepimize e-kitap okuyucusu dağıtacak ve hepimiz e-kitap okuyacağız.


Sayfalarla beraber e-kitap okuyucularına da zam geldiği için bu söylediğim sanırım pek mümkün değil. Ki sanal bir şeylere para vermek konusunda hâlâ ülkemiz insanının aşması gereken eşiğe varamadığımızı düşünüyorum. Oyun oynayan insanlar çeşitli online oyun mağazaları sayesinde bunu aşmış olsa da ülkemizde eserlerin ticareti konusunda korsanlık orijinalden önce başladığından, bazı tabuları hâlâ atlayamadık.

“Google’da bedavası varken neden para vereyim?” Film, dizi, kitap, müzik, oyun; hepsi için böyle konuşan insanlar görmüşsünüzdür elbette. Parası olmadığı için bu yola başvuranlardan bahsetmiyorum. Parası olduğu halde ‘akıllı’ olduğu için korsana başvuran insanlardan bahsediyorum.


Sayfalar konusuna gelirsek, bu konu beni endişelendiriyor. Aldığım her kitapta, sayfaların arkasındaki sayfaların üstünde yazanları daha rahat okuyabiliyor olmak beni düşüncelere sevk ediyor. Yapılmasına karşı değilim ama varacağı noktayı gerçekten merak ediyorum. Kapaksız kitaplar mı? Belki kapağı olan ama içi boş defterler satın alırız ve kitapları kendimiz yazmaya başlarız. Fotokopi makinesinin olmadığı dönemlerde sınavların yapıldığı gibi.


Bir yandan defterler de kitaplarla aynı fiyatta neredeyse aslında. O yüzden bu da pek mantıklı bir fikir olmayabilir. Gördüğünüz gibi, varacağımız o noktanın devamında olabilecekler için benim hiçbir fikrim yok. Tüm yayınevleri ortak bir karar alır ve fontları küçültür, tüm kitaplarda sayfa sayısı düşer belki? Böyle olmayacağını bile bile düşünüyorum işte. Benimkisi de hayal.


Geçen gün internetten kitap alışverişi yapanların paylaştığı bazı gönderilere baktım. Eğer doğru zamanda doğru indirimle sipariş ederseniz, bazı kitapların orijinal basımları Türkçe basımlarından daha ucuza gelebiliyor. Öyle anlarda tek bir dilin tüm ülkelerde konuşulduğu bir dünya hayal ediyorum. Muhtemelen öyle bir senaryoda da dil zamanla değişir ve şimdi bizim yine çeviri kitaplar okumamız gerekirdi ama dediğim gibi; benimkisi de hayal.


İnsanların güzel olması için sıfır beden olmaması gerektiğini artık daha geniş kitlelerce anlıyor ve bu algıyı kırıyoruz ama bir yandan da sayfaları zayıflatıyoruz. Kitaplar da her haliyle güzel, çekici olmaları için sayfalarının ince olmasına gerek yok.