Şiire ayıp etti öykü.

Kendi benliğinin sınırlarından sıyrılıp da gün geceye dönünce bir kadın düşüyor ruhuma, diyerek girdi şiirin koynuna. Sukutuhayale uğradı şiir. Haz dolu kelimelerini bir bir kaçırdı elinden. Derin bir sanrı halinde ve dur durak bilmeyen bir hüzün üşüştü şiirin başına; tıpkı bir sağanak gibi. Hazandı şiir şimdi. Kalabalık bir zeminde yapayalnız kalmıştı. Zira düşlerindeki bütün haz dolu sözcükleri bir bir satın almıştı öykü. Merhametten maraz doğdu. Öykü, vicdanı terk edilmiş bir zavallı gibi saldırdı şiire. Derununda yatan gamı, kederi ve bilcümle yeisi elinin sırtıyla bir tarafa öylece itiverdi. Şiire ayıp etti öykü.


Gece bütün hazzını öyküye sattı. Ateş böceklerinin daha bereketli bulduğu gepgeniş bir düzlüktü öykü şimdi. Daha dingin bir boşlukta savruldu ateş böcekleri gecede. Öykünün koynu kocaman bir huzuru doğurmuştu. Dimağlarının her zerresi dahi unutmuştu şiirin yalnız bırakılışını. Öykü gibi hissediyordu şimdi ateş böcekleri; vicdanları marazlanmıştı. Karanlıklar sağanaklarını artırdı gecede. Durmadı ateş böcekleri, sağanaklara inat tebessüm dolu bir hazla arzıendam ettiler gecenin koynunda. Hüzün uzak kaldı o sıra. "Mutluluk," dedi ateş böceği, "tarifsiz bir duygu; dümdüz bir ovada uçsuz bucaksız ve özlemsiz sarılmak geceye, üstelik de öykünün koynunda." Şiire ayıp etti öykü.


En içli şarkıları, en tutkulu aşkları bir bir satın aldı öykü. Kelimeleri uzunca bir satıra usul usul ve sırayla dizdi. Şiire inat en nadide ve en nahif kelimeleri berrak bir düş gibi tek tek devşirdi de dizdi öykü. Nispet yapar gibi bir hali de barındırmaktan geri durmadı. Kendini yavuz bir hırsız gibi görmedi. Dışlanma korkusunun her zerresini hissetmedi iliklerinde. Başına buyruk bir tavrı içselleştirdiği yetmezmiş gibi keyifli bir ıslık tutturarak bir bir dizdi kelimelerini satıra. Kış oldu, kar devşirdi soğuk anlardan. Bahar oldu, lalelerin tomurcuklarından elemli bir rayiha çekti ruhuna. Yaz oldu, alazlanan sıcaklarda yanık benizli bir aşk derledi. Şiire ayıp etti öykü.


Geçmişin gergefinde ilmek ilmek şiir devşirmiş şairlere de ayıp etti böylece öykü. Gözlerinin bebeklerinde derin bir mana barındıran kanıdelilerin içli gönül yolculuklarına da ayıp etti. Biraz Leyla’ya, biraz Mecnun’a ayıp etti öykü. Demişti şiir: Onlar en çok bana yaraşır. Benim ruhum taşıyabilir ancak bu deruni sızıyı. Dinlemedi öykü. Şiire ayıp etti.


Şimdi kelimelerini satır satır dizip de yukarıdan aşağıya bakıverince bir şiir olduğunu gördü öykü. Kelimelerini aldığı yetmemiş, o kelimelerin bir aradalığı şiirin de öyküye esir olmasına neden olmuştu. Şiiri de koynuna aldı öykü. Şiirin ruhunu bütün bir sayfaya ilmek ilmek üfledi. Şiir oldu öykü. İçli bir tebessümle selamladı yurduna adım atmak zorunda olan şiiri. Saçları boynunun sağ yanından usulca koynuna savrulan içli bir kadını da beraberinde getirdi şiir. Kadınsız şiir olmazdı zira. Bütün nezaketi toplamıştı kadın benliğinde. O olmazsa ölürdü şiir. Şimdi ise bir öyküydü artık kadın. Şiirin tarif ettiği nahif bir kadındı öykü.


Sakin, usul usul kararan gecede bütün haz dolu tebessümleri bir bir saldı kelimelerinden dışarıya öykü. Mutluluk öyküde elemli bir mana olup çıkmıştı artık. Öykü selam durdu kadına. Şiire selam durdu. Hasılı öykü ayıp etti şiire.