Acılarımla susarak tek başıma başa çıkmayı, ayaklarımın üzerinden tekerin geçmesinden sonra kahkaha atan bir babanın ve iyi misin kelimesini çok gören bir annenin tepkisizliği karşısında ilk tuğlayı koyarak öğrenmiştim. Demek ki o kadar da önemli değildi bu olay. Demek ki o kadar da önemli değildim ben. Parmağım kırılmış olabilirdi ama susmalıydık. Ayaklarımda hasar oluşmuş olabilirdi ama gideceğimiz o yere erkenden varmalıydık. Değersizliği o kadar uzaklardan kapıp tanıdık olmayan bir misafir gibi salonun köşesine koymaya çalışmamıza aslında hiç gerek yoktu. Bizzat o ilgisizliğin o duyarsızlığın bağrından kopup yerleşti zihnime. Ben miydim değersiz? Peki, neden? Sebep neydi? Gideceğimiz o yer daha mı mühimdi.


İşte o araçta acılarıma sessiz kalmayı öğrendim. Çığlık çığlığa ortalığı ayağa kaldırmam gerekirken susmayı, canımın kıymetini bildirmem gerekirken uyumlu olmayı öğrendim. Uslu olmazsam sevilmezdim, sessiz olmazsam dayak yerdim. Parmağım çıkmış olabilir, canım hiç olmadığı kadar yanıyor olabilirdi ama olsun geri girer yerine yeter ki hayatın akışı yerinden oynamasındı. Baba hep sorumsuzluğla hayatına devam etsin, anne ilgisizliğine bir yenisini eklesin. Çeyize bir değer daha eklensin. Değersizsin. Yaşamın diğerlerinden mühim değil. Sen onlardan önemli değilsin. Eğlence ise her şeyden kıymetli.


Bir yabancının gözlerinde ebeveynlerinden daha büyük bir korku görmenin hüznü çocuk ruhumdaki etime işlemiş gibi. O tedirginlik sanki başka hiçbir zaman benim için hissedilmemiş gibi. Ailenin duyarsızlığı karşısında o da yılmış olayı kabullenmiş gibi.


Şimdi gitsem o zamana tam binecekken o araca tutsam o çocuğu ellerinden. Sarılsam önce sıkıca. Öpsem bebek teninden, iyi misin desem. Ağlamasına sızlanmasına önce bir müsaade etsem. Nazını çeksem, gönlünü alsam. Sonra baksam hemen ayaklarına, çıkarsam o ayakkabılarını, beklesem kaldırım taşının üzerinde de iyileşmesini dilesem. Öpsem birkez daha, saçlarını okşasam geçti değil mi iyisin desem. Kızsam o duyarsız insanlara. Bu kadar değersiz olacak ne yaptı bu çocuk size, ne alıp veremediğiniz var bu çocukla daha küçücük canı yandı diyede mi üzülmezsiniz desem. Sizden alıyorum onu. Varlığının kıymetini bilmediniz ki yokluğunun acısını çekesiniz desem. Hak etmiyorsunuz onu. Hak etmiyorsunuz sevgisini. Hak etmiyorsunuz o masum gözlerin sizden beklediği ilgiyi sevgiyi desem. Koparsam gönüllerinden kolaylıkla. Vermeye çoktan razı olduklarını o çocuğa belli etmeden alıp bağrıma bassam. Ben büyütsem, ben sevsem onu. Ağlamasına, sırf ilgi için sızlanmasına, öpmem için hasta numarası yapmasına izin versem. Kokusunu sevdiğimi, tenini beğendiğimi söylesem, saçlarının güzelliğinin farkına vurmasını saglasam. Sarılsam Sarılsam.. Hep yanında olduğumu ona hissettirip onu yeniden ben onarsam..