Yıllardır küçük bir dükkandan, değişik otlardan hazırlanmış bir çay alırım. İnanılmaz güzel kokar. Papatyanın saflığını içermiş gibi hissederim. İçinde neler var hiç bilmiyorum ve hiç merak etmedim. Çünkü gerçeklere sahip olmak tüm sırlı zarafeti bozar. Çoğu zaman kelimelere anlam yüklerken içerim çayımı. Bende yarattığı ezgiyi görmeme yardımcı olur. Boğazımda kuruyan yaraları yumuşatır. Sevgisizliğimin her zerresine dokunur. İyileştirecek gücü bulamasa da elinden geleni yapar. Kendim için bu kadarını yapamazken, bir çay yapabilir. Bitki çayının gücünü kıskanacak kadar acizim. O kadar bitkinim işte. Keşke milyarlarca yaprağın içinden sararan ben olmasaydım. İlk ölen kelebek, ters dönen kaplumbağa, sessiz bir bülbül olmasaydım. Hüznü kelimelere dökmeyi bilmeseydim, sevginin yarattığı heyecanı anlatabilseydim. O sırlı çayın bir parçası olsaydım. Akıp giden hikayenin yoldan geçen figüranı olarak yaşamasaydım. Önüme bakmadan yürüyorum, çarpışıp düşeceğim figüranı, elimden dağılan umutlara kimse basmadan toplayacak kişiyi bekliyorum.