IX. 


Yırtık bir şemsiyenin ardından seyreder gibi yaşar hayatını

Göğü o kadardır

Sanki bir el geçmişten gelen 

Yakalar ensesinden

Gözlerini perdeler 

Ama Sıska

Farkında değildir bilmesi gerekenlerin

Unutarak değil, hatırlayarak iyileşecek

Sürecek eyerlediği atları üzerlerine

Can da senindir Sıska, gazap da

Bir zayıf ışık yeterdi merdivenlerini aydınlatmaya

Işıktan sonrası açık yoldur

Işığa kör olmayan Sıska’nın

Hep karanlıklar çekiyordu içi

Vardır elbet bir müsebbibi 

Her gün yanından darıdünyanın hayat gibi kayıp gittiği Sıska’nın

Yeryüzünün tüm adımlarını yollarından çektiğimiz Sıska’nın

Bir gün bir kuşa düşürdü gönlünü

Arkadaş bildi dinginliğine

‘’Koydum muydu bu bülbülü, ötsün dursun sabah akşam.’’

‘’Hısımdır ya tabii, gelsin.’’ Böyle düşündü Sıska

 - Bu hepten kırdı kafayı, konuşulur mu kuşla bu kadar?

- Bizi bu kadar insan yerine koymadı, hayvana çektiği muameleye bak sen.

- Vurayım mı lan Sıska, öldüreyim mi kuşunu?

Nitekim öyle de oldu

Hısım oldu hasım

Çekti vurdu kuşu amca oğlu – Sıska böyle çağırıyordu Onu -

Çekildi kanı Sıska’nın

- Tüfek havalı değil, havası bizde birader.

‘’Beynime sıçratma lan kanı, uğursuz.’’ Babası derdi böyle

Şimdi anladı Sıska

Nasıl sıçrar beyne kan

Ama Sıska, denizde boğulan balık

Kolayıydı

Sıska da döndü kendini vurdu

Tecrübesiydi Sıska’nın

Yenilen, talan olan olmak en kolay yoluydu kavgadan çıkmanın

İçi karanlık çeken Sıska’yı 

Karanlık çekiyordu içine.



devam edecek...