Mide bulandırıcı bir sabaha uyanıyorum. Kabuslar ağzımda rahatsız edici bir tat bırakıyor. Yavaşça gözlerimi açıyorum. Ve evet dünya hala siyah-beyaz...
Renk körlüğüm ne zaman başlamıştı, hatırlamak zor. Günlerim birbirine o kadar benziyor ki, herhangi bir şeyi anımsamak bile imkansız. Her şey iç içe. Düşüncelerimi toparlamak bir hayli zor. Son zamanlarda kelimelerin bile anlamını yitirmeye başladığını fark ettim. Hayatta kalmak için kendine inandırdığı bütün yalanlardan sıyrılınca fark ediyor insan gerçekleri. Hayat anlamsız ve saçma.
Ne demişti o muhteşem bıyıklı adam: "Bilgeliğin yolu çölden geçer."
Farkındalığımın bedelini renk körü olarak ödedim. Ve şimdi yatağımda duvarı izliyorum boş boş. Ne bilgelik ama. En azından insanların neden düşünmekten korktuğunu anlıyorum artık. Koyunlar varoluşsal sancılar çekmiyor olsa gerek. Gerçek, doğası gereği, insanları tatmin etmek veya mutlu etmek için yok. Gerçek var çünkü gerçek. Ve gerçekler can sıkıcı.
İnsan çöle adımını attığında şunu fark ediyor ki, hayat bir illüzyondan ibaret. Anlam yüklediğimiz şeyler aslında kendimizi kandırmak için uydurduğumuz enstrümanlar. Gururumuza yediremiyoruz büyük bir amacın olmadığını, kendimize dev aynasından bakmaya o kadar alışığız ki, ne kadar acınası ve küçük olduğumuzu fark edemiyoruz. Önemsiz olduğumuzu kabullenemiyoruz. Vasıf olarak boş ama ego olarak Tanrı olan insanlarla dolu hayat. Bütün hayatlarını ortaya koyuyorlar bazen birazcık da olsa önemli hissetmek için. Bütün hayatlarını bu amaçla yaşıyorlar. Yaptıkları en ufak şeyi bile aralıksız ve sınır tanımadan pazarlıyorlar. Bakın burada ben de varım. Beni de önemli görün. Ne için olduğu önemli değil. Nasıl olduğu önemli değil. Yeter ki takdir edin. Pazarlamak önemli olan.
Bir hedef var herkesin önünde ve herkes ne olduğunu anlamadan ona ulaşmaya çalışıyor. O hedefi kim koydu, neden koydu, hedef ulaşmaya değer mi bunların önemi yok. Hedefe yaklaşmak ve ulaşmak önemli. Hedefe biraz yaklaştın mı? Pazarla bunu. Göster herkese. Artık yapmak değil, göstermek önemli olan. Takdir al soğuk bir ekranın başında. Ne olduğunu bilmediğin bir dünyada otunu ye ve düşünme. Birisi söyler sana neyin doğru olduğunu, birisi söyler sana neyin güzel olduğunu, birisi söyler sana neyin ideal olduğunu, yeter ki sen düşünme. Onlar otu göstersin sen ye. Çitin arkası önemli değil. Otunu ye ve çitin arkasında mutlu ol. Çitin arkasını görürsen geri dönemezsin. Miden kaldırmaz zaten arkasına bakmayı. Hayat denen yalanda besili bir koyun olduğunu fark edersen geri dönemezsin. Düşünme bunları, uslu bir koyun ol ve otunu ye. Bana gelince, renkleriniz buysa siyah-beyaz bana yeterli.
Sabah sabah bu kadar felsefe yeter herhalde. Yataktan yavaşça kalkıyorum. Yemek yemem gerek. Temel ihtiyaçları olmasa sıkıntıdan ölür herhalde çoğu insan. Başlıyor bir gün daha. Başlıyorum yine kayayı itmeye...
Said Kaçmaz
2020-11-25T20:33:07+03:00Teşekkür ederimm
Melis Yüksel
2020-11-25T19:47:46+03:00“Vasıf olarak boş ama ego olarak Tanrı olan insanlarla dolu hayat.“ okurken bu cümle dikkatimi çekti ve kesinlikle katıldığımı söylemek istedim, kaleminize sağlık devamını bekliyorum.