Sokaklarına güneş doğmayan,
Gökdelen yapıp dururlar,
Süslemeler, püslemeler,
Yukardan bakmalar,
Surat ekşitmeler,
Ne ararsan var.
Gösteriş, yoksunluğun nişanıdır,
Görgü ise medeniyetin emaresi,
Topraktan çıkan nasıl göğü delecek?
Göğe yükselmiş olan,
Tanrı'nın İsa'sını mı geçecek?
Yoksa Nuh'un tufanına mı bu hazırlık?
Kibir, hırs, aç gözlülük,
Tıksırıncaya kadar işkembe faslı,
Göbekler önde ve mağrur,
Pranga vurup zincirlediler,
Oyun alanı kılıklı,
Eşantiyon parklarda,
Yarının çocuklarını...
Hayal satarken sanrılı tezgahlarda,
Kendi hayalini kuranlardan korktular,
Yeşilin huzuru mu kalır,
Gri duvarların koynunda.
Çenesini yorar züğürtler,
Ağalar karşısında durur,
El pençe divan,
Boyunları eğilmiş, enseler kararmış,
Ciğerlerine dolmuş toz, duman.
İnsanca yaşamak ta nedir?
Unutulmuş bir masal.
Açgözlü olan varsıl, yoksul,
Efendi de, köle de halinden memnun.
Toprağı işleyen,
Toprağa taş dikenden üstündür halbuki.
Mezar taşı gibi dikilmiş yapılar,
Selasını okur insanlığın,
Helvası dağıtılır kıymetli evraklara sarılmış,
Kendi sonunun mimarıdır insan,
Kafasında sarı, parlak kasketler,
Parsel, parsel dolaşımda,
Sonsuz rüşvetler.
Doyurmaz ne yapsa gözün açlığını,
Toprağın üstündekiler..
Hayatın vadettiği ölümdür,
Kendinden emindir,
Dünya dolusu altın vermeye hazır,
Toprağın altındakiler...