uzaklık çanları büyüyor ayrık otlarına üzenerek

pervazdan uzak yakamoz zorluyor sınırları

yakın bir yazgı mu uzak bir tını mı

bilmiyor, bilmeyecek yazıyı

ama duayı biliyor şarabı bildiği gibi


öpüşlerin kederli anısında kader kadar eskiyor dudaklar

elyazısı müsvettelerde utanç dipdiri

boyuna geniş bir satırı dolduruyor

sağdan sola yalnızlıklar

soldan sağa yalnızlıklar

yukarıdan aşağıya kimsesizlikler

burdan oraya uzaklıklar, uzaklıklar, uzaklıklar...


bozkırların uzak sınırlarını biliyor

taşranın dağ başı yalnızlıklarını bildiği gibi

iki arada bir derede kalmış

araf mevsimini yaşıyor beşinci mevsim diye

soluyor serin gülün -gülüşünün- altında

korku, zülüm işkence ayrılık kol kola

bütün yazılara sinmiş tütsü diye


öpüşler kalbi ısıtmıyor uzak olunca

dudaklar kavruk kalıyor gecenin ve karanlığın usunda

pınarı kuruyor gözün, gönlün

damla damla eksiliyoruz şaraptan

suya tövbe ettiğimiz günden beri

ama kalbinin sıcaklığını biliyor

kalbinin şu anki soğukluğunu da bildiği gibi


aşk ne kadar uzaksa yalnızlık o kadar yakındır

kadeh ne kadar dolsa müzik o kadar yüksek perdeden

sesin, sesin kalbimin odalarında yankılanır

iki mısra arasında özlemi uzatansın

iki dudak arasında öpüşlere renk veren

iki kadehten sonra en güzel yakınlıksın

ama Aşk ne kadar çoksa yalnızlık o kadar az