Ağlamanın ne olduğunu,
Yitip giden gençliğimde gördüm.
Çaresizlik içinde, biçare tek başına.
Kimsesizliğin ne olduğunu, yapayalnız kalmayı.
Oysa oysa umut dolu hayallerle çıkmıştım bu yollara,
Bir yanım bahar bahçe, diğer yanımsa gülücükler saçıyordu etrafıma.
Güvendikçe insanlara, yaralar almaya başladım vücuduma,
Ve bunlar öyle bir hal aldı ki ruhumda,
Baharım yerini kışa, gülüşlerim ise dönmüştü gözyaşlarına.
Taş kesildi yüreğim, süzülen damlalarla sonsuza.
Ve birbiri ardına aldığım ihanetler,
Sırtımdaki kan dolu hançerler,
Umut dolu yaşantım,
Hayal kırıklıkları müzesine dönmüştü birden.
Dert ve kederin sözlük anlamını, yaşayarak öğrenmiştim bu yüzden.
Artık aldığım her nefes, eziyet gibi geliyordu bedenime.
Her gecem, tek duayla bitmeye başlamıştı günden güne.
Mutlu başlayan hikâyem, kötü gidişatla son bulmalıydı belki de
Dolu dolu yaşadığım; hüzün, keder ve ihanetlerle.