ölüm gelip kapıma dayanana dek küçük bir kız çocuğuydum ben
Azrail iyi bilir
o gün o evden bir cenaze bir çocukluk kalktı
sonraları çok uğraştım kaybettiğimi bulmak adına
düştüm kanadı dizim
kalktım uzatan olmadı elini
bir bisikletim yoktu
öğrendim herkesten hızlı koşmayı
mahalle arası oynadığımız oyunlarda aradığım hep kendimdi,
bulduğumsa bambaşka
salıncak vardı biri sarı biri siyah
daha hızlı daha hızlı
belki görürdüm kaybettiğimi,
Zeynep’i,
annem gitmişti
belki onu.
annem geldi sonra
Zeynep bir daha hiç gelmedi
bebekler ve bitkilerle oynamaya gitmiş
öyle söyledi baba
ben salıncağa bindim yine,kaydırağa..
en sevdiğim tahterevalli !
ve akşam olurdu
aman ezan okunmadan evde ol derdi annem
baba kızardı
baba hep kızardı
bana kızardı, ağabeyime kızardı hatta bir keresinde çok bağırdığı için ördeğim limon’a bile kızmıştı
ertesi akşam limon olduğunu bilmeden yemiştik
afiyetle !
epey güzeldi tadı
sersemletici yaz aylarında
damda uyurdu herkes
yıldızları sayardık birer birer
4 5 6 7… uyuyakalırdım
7 8 9… uyanırdım
ne rüya görürdüm hatırlamazdım
hatırladığım çok az şey var
bir çocuk vardı
ilk aşkımdı
ya da ben öyle zannediyordum
kırmızı kıpkırmızı bir gül vermişti bana
kurursa unuturum demişti
kurudu
.
.
rüzgarlar,
onların getirdiği toz bulutları,
baharımsı;
kar yağmazdı
biz yağmışçasına üşürdük
kömür sobası sen çok yaşa emi !
.
.
.
anneciğim çok güzel karnıyarık yapardı
bir daha karnıyarık yemeyeceğime
yemin edene kadar tabak tabak yerdim
sobanın üstünde çay kaynardı hep
baba tekerleme söylerdi
çaydan sonra portakal
kabuklarını yerdi Zeynep
yenir mi hiç portakalın kabuğu ?
alem kızdı vallahi
öldükten sonra bir daha hiç yemedi
anlamını o gün öğrendiğim bu ölmek denen şeyi
onun yokluğu için eksik bulurdum hep
öyle öldü demekle olmuyordu
cinayet, cinnet.. bilmiyorum kıyamet demek daha uygundu
daha doğru !
takıldığım bütün taşlara onun adını verdim
sevdiğim her şeye
herkese
gökte bir yıldız şimdi
sayarken birine sonsuz derdik o yüzden
.
sonlu hayata
ve sonsuz ölümlere !