Pendik’te bir oteldeyim. Briç turnuvasında çalışıyorum. Avrupa şampiyonası var. Briçten hiç anlamam. Para lazım her zamanki gibi. Çalıştığım yerin bir alt katında balo salonu var. Bildiğin düğün salonu ama çok para verildiği için sanırım “Balo Salonu” diyorlar. Haliyle bir düğün organizasyonu var. Salonun tam karşısında da briç oyuncuları için kayıt masası, bilgisayarlar ve çeşitli bilgilerin yer aldığı dev televizyonlar var. Bu malzemelerin korunması istendi. Yaklaşık yirmi kişiye sordular, bir tek ben kabul ettim. Neden bilmiyorum ama böyleyim işte. Kimsenin istemediği, herkesin kaçtığı yahut yapmaktan utanacağı bir işi ben seve seve kabul ederim.


Siyah örtülü, uzunca bir masanın tam ortasında oturuyorum. Tavuk dönerimi bitirmek üzereyken düğün için misafirler de yavaştan gelmeye başladı. Önce adını bilmediğim bir şarkı çaldı. Şarkı biter bitmez bir mehter takımı çıktı ortaya. Birbirinden uyumsuz bu müziklerin arkasına çok tanıdık bir şarkı eklendi.


İzmit’te evlerden bir evin terasında şarap içtikten sonra senin açtığın ve dans ettiğimiz, aşkın sonuna kadar olmasa da dibine kadar dans ettiğimiz, romantik ve sonsuz bir an içinde dans ettiğimiz, bugüne kadar milyonlarca insanla aynı duyguları paylaşarak dans ettiğimiz o şarkı çaldı.


Çocuklarının peşinde koşan annelerin ve babaların içinde, içinde en saf duyguları barındırarak koşuşturan küçücük çocukların içinde, düğünde bile ayaküstü siyasetin içinde kaybolan yaşlı amcaların içinde, güzel kokuların, kıyafetlerin içinde, birbirinden güzel kadınların, erkeklerin içinde; işte o anda, bütün o hengamenin içinde... Seni yine hatırladım.


Haziran, 2019