Hayatta bazen öyle anlar gelir ki, kendinizi sınırları görünmeyen bir okyanusun ortasında hissedersiniz. Etrafınızı kuşatan dalgalar yolunuzu kapatır, rüzgâr sizi bilinmeyen yönlere sürükler, derinliklerse sizi içine çekmek ister. Böyle bir durumda iki seçenekle karşı karşıya kalırsınız: pes edip dibe batmak ya da tüm gücünüzle yüzeyde kalıp mücadele etmek. Bu çabanın temelinde ise tüm zorluklara rağmen, uzaklarda bir yerlerde kara parçasının var olduğuna inanmak yatar.
Belki de gözünüz şu an hiçbir çözüm yolu göremiyor; yalnızca okyanusun devasa genişliğiyle baş başa kalmış gibi hissediyorsunuz. Ama unutmayın, bazen en beklemediğiniz anda ufukta bir gemi belirir ya da kendi ellerinizle o karaya ulaşmak için bir yol inşa edersiniz. Önemli olan, suyun sizi içine çekmesine izin vermemek ve umudunuzu kaybetmemektir.
Her dalga aslında size dayanıklılık kazandırabilir; her yön değiştiren rüzgâr, sizi tahmin edemediğiniz yeni başlangıçlara taşıyabilir. Bu yolculuğun özü, zorlukların içinde ilerlemek ve kendi rotanızı belirlemektir. Çünkü bir kara parçasına ulaşmak, onu görüp beklemekten değil, ona doğru korkusuzca yüzmekten geçer.