Sonsuza kadar böyle mi sürecek? Sonsuza kadar böyle sürecek mi? Sonsuzluk bir sürgün sürüncemesi mi de sürüp sürmeyeceği tartışılıyor? Sonsuzluğun sonunda buluşalım. Sonların başladığı, başlangıçların sonlandığı eğri, yamuk, eciş bücüş, kimine paralel kimine avarel olan çizgilerin düzleminde. Sonsuza kadar böyle gitmez. Aslında sonsuza kadar hiçbir şey böyle gitmez. Çünkü hiçbir şey sonsuza gitmez. Ne suikaste kurban Kenedyy ne dünyanın en güzel cesedi Evelyn McHale, ne de köşe başında şarapçı... Hiçbiri sonsuza gitmez. Hepsinin hayatı son bulur, kedin, köpeğin ölür, tarlan, bağın yanar, yolunu eşkıyalar keser, sonun itten beter olur ama her şey nihayetinde bir son bulur. Sen sonunu bulamasan da sonun muhakkak seni bulur, bulacaktır da, üstelik hep bulmuştur da.


Birileri gelir birileri gider ve sen bazen bir ileri gidersin bir geri. Bu yalnızca tekerlemevari bir cümle değil hayatın da bir gerçeğidir bir nevi. Bir gelip bir daha gitmek bilmeyen olmamıştır, senin olan seni bulur derler, doğrudur fakat eksiktir. Zira senin olan seni bulur bulmasına da seni bulan sonunu da bulunca seni unutur onu söylemezler. Çünkü çok meraklıyızdır sonsuz aşklara, destansı sevdalara, dağları delen ibne Ferhatlara , aç susuz kalan sado-mazo Mecnun'a... Oysa ki bunlar hayalden ibarettir, zaten hayal de sonsuz bir evren düşleriz. Oysa ki hayalin bile bir sonu vardır. Hayallerle yaşayıp gerçeklerce öpüldüğünde tadarsın hayalin sonunu. Fakat gene de durduramayız bu sığ sirkülasyonu. İnsanoğlu masallarla yaşar neticede. Sonra bir de aforizma dizerler bu aptallıklarına; "insan hayal kurduğu müddetçe yaşarmış" diyerek. Varsın yaşasın hayalperestler sahne onlarındır, buyursunlar.


Romeo'yu da Juliet'i de bulamayacakları için ecinni eniklerden bir erkek ve bir dişi seçerler temsili olarak. Normal enikten tek farkı kendi götünü yıkamayı bilmesidir bunların. Hakikatten ayrılma derler ancak hakikat işlerine gelmez eniklerin. Hem çirkin hem pespayedirler. Tespit yaparsın olmaz, teşbihte bulunursun olmaz, teşhis koyarsın olmaz. Hepsine bir kulp takarlar. Ya faşist, ya şekilci ya da gerici olursun. Ardı arkası kesilmek bilmez. Ne kadar antipatik sıfat varsa hepsini seve seve üstlenirim sorun yok yeter ki dilimden çıkan gönlümden geçen olsun. Yoksa kendi yüzüme tükürmem gerekir. O yüzden Şeyhmus'tan bir Romeo , Fatma'dan da bir Juliet çıkmayacağını 7 düvele duyurmam gerekir. Tıpkı aklına geleni satırlara döşeyen benden bir yazar çıkmayacağı gibi... Ömrüm imamesi kopan bir tesbih misali ne zikir çekilir, ne racon kesilir cinsten. Yirmi küsur yılımın özeti bir Tevfik Bölükbaşı dizesinde gizlidir; "Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz!"